Ocak ayı sonunda Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius (Sosyal Demokrat, SPD) verdiği çeşitli demeçlerde Almanya’nın nükleer güç Rusya ile doğrudan bir savaşa hazırlanması gerektiğini söylemişti. Pistorius “Önümüzdeki üç ila beş yılın” “silahlanmak” ve Almanya’yı yeniden “savaşa hazır” hale getirmek için “yoğun bir şekilde kullanılması” gereken bir dönem olduğunu belirtiyordu.
Pistorius’un geçtiğimiz Perşembe günü açıkladığı Bundeswehr’in (Silahlı Kuvvetler) yeni yapısı ile bu çılgın savaş planları hayata geçiriliyor. Pistorius planları sunarken neyin söz konusu olduğunu gizlemedi: Bundeswehr’in öncelikle yurt dışındaki küresel görevlere yönelik bir yapıdan topyekûn savaş yürütebilecek bir askeri güce dönüştürülmesi. Pistorius’un Federal Meclis’teki partilerin grup başkanlarına gönderdiği mektupta şu ifadeler yer alıyor:
Tüm Bundeswehr kendisini, savaş kabiliyetinin kapsamlı hedefinden türetilebilecek yol gösterici ilkelere göre konumlandıracaktır: Büyüme kabiliyeti, ölçeklenebilirlik, dinamik sağlamlık, dijitalleşme (geleceğin teknolojisi, operasyonel komuta),bilgi üstünlüğü, savaş için ikmal.
“Geleceğin Bundeswehr’i” başlıklı 34 sayfalık bir belgede ayrıntıları verilen merkezi önlemler arasında “ulusal operasyonel planlama ve görevlerin komutası” için standart hale getirilmiş bir merkezi komuta yapısının oluşturulması da yer alıyor. Bu amaçla, mevcut Ülke Komutanlığı (yurt içi operasyonlar için) ve Operasyonel Komutanlık (yurt dışı operasyonlar için), Federal Ordu’nun ortak bir Operasyonel Komutanlığı altında birleştirilecek.
Bu önlem, Alman askeri liderliğinin iki dünya savaşında oynadığı suç teşkil eden rolün ardından 1945 Potsdam Anlaşması ile yasaklanan genelkurmay başkanlığının de facto yeniden kurulması anlamına gelmektedir. Şimdi zımnen yeniden uygulamaya konuyor. Batı Almanya’nın savaş sonrası anayasasında yer alan Bundeswehr üzerindeki sivil kontrol kaldırılıyor ve Alman emperyalizminin eski savaş ve büyük güç hırslarına geri dönülüyor.
Belgede “Mevcut durumla karşılaştırıldığında, silahlı kuvvetlerin yeni hedef yapısı önemli ölçüde daha az üst yönetim ağırlıklı ve açıkça acil durumlarda operasyonel planlama ve komutaya odaklanmış olacaktır,” deniyor. Amaç, “bir savaşı yürütebilecek tek merkezli bir komuta kademesi oluşturmak ve birliklerin sürekli olarak güçlendirilmesi için gerekli koşulları yaratmaktır.”
Buna ek olarak, “geleceğin Bundeswehr’i” “savaş kabiliyeti gerekliliklerini yerine getirmek için” silahlı kuvvetlerin kollarının rolünü de arttırmalıdır. Ordu, hava kuvvetleri ve donanmadan oluşan geleneksel askeri kuvvetlere ek olarak, mevcut siber/bilgi alanı (CIR) dördüncü bir silahlı kuvvet olarak kurulacak. CIR sadece silahlı kuvvetlerin dijitalleşmesinde değil, aynı zamanda “güven vermeyen aktörlerin hibrid taktiklerinin … bunlara tepki verebilmek için mümkün olduğunca erken tespit edilmesinde” de kilit bir rol oynayacak.
Başka bir deyişle, Bundeswehr drone savaşı ve yapay zeka (AI) kullanımı alanında liderliği ele geçirmeye hazırlanıyor. Bu teknolojileri kullanarak kitlesel katliam yapma potansiyeli şu anda Gazze’deki soykırımda açıkça görülüyor. AI ve CIR’a yapılan vurgu aynı zamanda savaşa karşı artan muhalefeti bastırmak ve Rusya’nın “hibrit savaşına” karşı mücadele kisvesi altında demokratik haklara ve internetin kontrolüne yönelik saldırıları yaygın olarak genişletmekle ilgilidir.
Geçmişte olduğu gibi, dışarıda savaş politikası içeride de topyekûn bir askeri devletin kurulmasını gerektirmektedir. Daha önce çeşitli federal eyalet komutanlıkları tarafından yönetilen bölgesel olarak konuşlandırılmış iç güvenlik güçleri, “‘savaştığın gibi örgütlen’ ilkesine uygun olarak orduya devredilmekle” kalmıyor. Sivil örgütlenme alanlarının da bu ilke doğrultusunda doğrudan uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. Bu her şeyden önce yedeklerin kapsamlı bir şekilde seferber edilmesine yönelik yapıların oluşturulması ve zorunlu askerlik hizmetinin yeniden uygulamaya konulması için geçerlidir.
Bu hamleler, Alman egemen sınıfının bir kez daha savaşları için genç kitleleri silah altına almaya karar verdiğine dair hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Bu nedenle de “barış zamanı da dahil olmak üzere, zorunlu askerlik hizmeti veya zorunlu sivil hizmet hakkında verilecek siyasi karara bakılmaksızın, personel sektörü yapılarının acil bir duruma doğru tutarlı bir şekilde yönlendirilmesi, zorunlu askerlik ve askere alma süreçlerinin hazırlanmasını ve incelenmesini de içerir,” denmektedir.
Bunun somut olarak ne anlama geldiği şu anda Ukrayna’da görülebilir. NATO’nun emriyle Zelenskiy rejimi cephede yüz binlerce kişiyi feda etti ve şu anda yarım milyon askeri daha seferber etmek için bir yasa hazırlıyor. Sadece birkaç gün önce, yedek askerlerin askere çağrılması için resmi yaş sınırı 27’den 25’e indirildi. Aynı zamanda, erkekleri zorla askere almak için kullanılan yasa dışı yöntemlerle ilgili haberler var.
Pistorius’un bu yapısal reformu, NATO’nun 75. yıldönümünü kutladığı ve Brüksel’deki toplantısını Rusya’ya karşı savaşı tırmandırmak için kullandığı gün açıklaması dikkat çekicidir. Bundeswehr şu anda Litvanya’da 5.000 muharip askerin kalıcı olarak konuşlandırılması için hazırlık yapıyor. Pazartesi günü Bay Pistorius ilk öncü müfrezeyi uğurladı.
“Geleceğin Bundeswehr’i” belgesi de Rusya’yı ana düşman olarak tanımlıyor. Bundeswehr için “güvenlik politikasındaki dönüm noktası”, “bugün eylemlerinin ana odağının bir kez daha devlet saldırılarına karşı caydırma ve savunma yeteneği olduğu” anlamına geliyor. Bugün bu, “Rusya gibi devletlerin uluslararası hukuk düzenini ayaklar altına alan saldırılarına kararlılıkla karşı çıkmak” demektir, deniyor.
Rusya’nın “saldırısına” karşı “savunma” propagandası gerçeği ters yüz etmektedir ve daha önceki Alman savaş yalanlarıyla doğrudan bağlantılıdır. Sovyetler Birliği’ne karşı 30 milyon Sovyet vatandaşının hayatına mal olan imha savaşı da dahil olmak üzere, yirminci yüzyılın iki dünya savaşındaki Alman saldırı savaşları da Alman İmparatorluğu’ndaki ve Hitler yönetimindeki egemen sınıf tarafından aynı argümanlarla meşrulaştırılmıştı.
Bugün Alman emperyalizmi bir kez daha saldırgan konumundadır. Rusya’nın sistematik bir şekilde askeri olarak kuşatılması ve Şubat 2014’te Kiev’deki Rusya karşıtı darbe ile Almanya, ABD ve diğer önde gelen NATO güçleri, Putin rejiminin gerici müdahalesini en baştan kışkırttılar. Şimdi de Ukrayna birliklerinin cephede çöküşünü engellemek ve savaş hedeflerini gerçekleştirmek için çatışmayı tırmandırıyorlar. Bu hedefler; Moskova’yı Ukrayna’da askeri olarak yenilgiye uğratarak ülkenin kontrolünü ele geçirmek ve kaynak zengini ve jeostratejik açıdan merkezi konumdaki Avrasya kara parçasına bir bütün olarak boyun eğdirmektir.
Sozialistische Gleichheitspartei (Sosyalist Eşitlik Partisi, SGP), 2014 yılında, dönemin Berlin hükümetinin Münih Güvenlik Konferansı’nda Alman militarizminin geri dönüşünü ilan etmesinin ardından, bunun arkasındaki nesnel itici güçleri analiz etmiş ve uyarmıştı:
Savaş sonrası dönemin, Almanya’nın Nazilerin berbat suçlarından dersler çıkarmış, “Batı’ya katılmış”, barışçı bir dış politika benimsemiş ve istikrarlı bir demokrasi geliştirmiş olduğu biçimindeki propagandasının yalan olduğu ortaya çıkmış durumda. Alman emperyalizmi, tarihsel olarak biçimlenmiş gerçek yüzünü, hem içeride hem de dışarıda, tüm saldırganlığıyla bir kez daha gösteriyor.
Tüm geniş kapsamlı sonuçlarıyla birlikte şu anda olan tam da budur. Berlin, Ortadoğu’da İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımını desteklemektedir ki bu da Ortadoğu’nun tamamının emperyalist boyunduruk altına alınmasının ve Rusya ile Çin’e yönelik savaş saldırganlığının bir parçasıdır.
SGP bu çılgınlığa karşı savaş ilan etmektedir. Dünya savaşına ve diktatörlüğe doğru gidişi durdurmanın tek yolu, savaşa ve onun temel nedeni olan kapitalist kâr sistemine karşı uluslararası işçi sınıfının bilinçli bir sosyalist hareketini inşa etmektir. Yaklaşan Avrupa seçimlerinde kardeş partilerimizle ittifak halinde bunun için mücadele ediyoruz.