
Yüzeydeki Çatlak
II. ARASTA’NIN ÇÖKÜŞÜ
Bölünme kendi içinde bir kötülük değildir: Antik Yunanlılar, asırlar boyu varlıklarını sürdüren köy cemaatleri, kısacası, “geleneksel” adını verdiğimiz toplumlar, özellikle de ilkel topluluklar, bölünmeyi bir bunalım, bir katılaşma rejimi ve bir felaket olarak algılamaktan çok uzaktılar – bölünme ve parçalılık bu toplumların bir sigortası, iktisadî ve demografik baskılarla başetme yolu, üstelik toplumsal birimler arasında etkileşim ve ilişkilerin kurulmasının temel ve zorunlu mekanizmasıydı. Bölünme ancak katılaştığı, rutinleştiği, taraflar için sürekli kimlikler oluşturmaya başladığı andan itibaren bir “bunalım”, bir “sorun” haline gelir. Bir sınırın berisine, ya da merkeze, etnik kimliğe, millî birliğe vs. doğru yapılan her çağrı, her tarafta saman alevi gibi yanıp sönmelerine aldanılmaması gereken bir milliyetçilikler rüzgârını, hattâ kan ve kalıcı nefreti harekete geçirir. Bütün bunlar “aklın bir hilesi”, ya da uygarlığın bir tesadüfü değil. Aksine söz konusu süreçlerin ardında yoğunlaşmış, kristalleşmiş bir yığın çıkarın ve manipülasyonun bulunacağı kuşku götürmez.
Arasta’nın çöküşü -yani Kıbrıslı Türk insanının bugün, hiç değilse “iş olsun” diye yakındığı “ekonomik kriz”- 1974’ten çok öncelere, İngilizlerin adayı zoraki (aslında memnunlukla) terketmeye başladıkları dönemlere kadar uzanıyor. Ve yine her şey kentin, öncelikle Lefkoşa ile Magosa’nın “bölünmüş”lüğünün hem eseri, hem de yönlendiricisi olarak cereyan ediyor. Bir zamanlar Yalçın Küçük’ün yaptığı doğru bir gözlem (belki de bir sezgi), elinizdeki Birikim’de yayımlanan makalesinde Arif Hasan Tahsin tarafından da desteklenmiyor mu? İngilizlerin ayrılışından sonra geride bıraktıkları pek çok araç aslında Osmanlı’dan devralınmış, Kıbrıs Türk toplumunun “saygın” ve “elit” çevrelerinin Rumlardan daha büyük bir maharetle çekip çevirebilecekleri (buna Türk kesiminin daha az nüfusunu ve “yüzyüze toplumu”nu da ekleyin) kamusal yaptırım araçları değil miydi? Hâlâ varlığını sürdüren Evkaf İdaresi, bölünmüş arasta’nın artık yozlaşmaya başlamış lonca düzeni, esas olarak “küçük üretici”den başka bir şey olmayan Kıbrıs köylüsünün (Rum ve Türk) malını satmak üzere şehre indiğinde karşı karşıya kaldığı “tekelleşmiş” bir kent örgütlenmesi – bütün bu araçlar, Kıbrıs Türk elitinin “bölünmeyi” ve “bölünmenin ayakta tutulmasını” nasıl bir çıkar malzemesi haline getirebildiğini açıklar. Kısacası, ancak ufak tefek ve gündelik bir ticaretin hüküm sürdüğü Rum-Türk karışık köylerin dışında, üstelik sadece çatışmanın alevlendiği yıllarla sınırlı olmamak üzere, Rum tarafından elde edilebilen daha kaliteli ve daha ucuz mallar üzerinde Türk ticaret elitinin kurduğu tekel ve bu sayede elde edilen fiyatları belirleme olanağı, Kıbrıslı Türklerin “sözde” Türk milliyetçiliğinin nasıl bir “dolduruşa gelme” olduğunu yeterince gösterir. Türk tarafının Rumlarla İngilizleri karşı karşıya getiren çatışmalarda İngilizlerin tarafını tutması salt “daha küçük bir nüfus”un güvenlik psikolojisiyle, “barışçıllıkla” vb. açıklanamaz. İşin içinde, Kıbrıs Türk burjuvazisinin neredeyse tümünü oluşturan ticaret erbabının (Rum burjuvazisi yalnızca tüccar değil doktor, mühendis, sanayicidir de) derin bir önsezisi, Rum ile Türk toplumları arasında gerçekleşecek bir bölünmenin (üstelik bunun özellikle Lefkoşa arasta’sı üzerinden geçecek bir sınırla gerçekleşmesinin) sağlayacağı çıkarlara ilişkin bir önsezisi de vardır. Bu yeni “sınır insanları” çok geçmeden, İngilizlere Türklerin geçici bir süre için de olsa verdikleri desteği de hesabına yazacak ve İngiltere’ye uzanan yeni bir vektör üzerinde harekete geçecektir: Asil Nadir ve benzerleri…
1950-60’lı yılların bahsettiğimiz “ticaret eliti” bir zamanlar Kıbrıslı Türklerin basitçe “zengin adam” demekle yetindikleri, ancak sonuçta ateşli ve kanlı yıllarda Türk cemaatinin yöneticileri haline gelecek bir kesimdir. Seksenli yıllarda Yalçın Küçük’ün Kıbrıs burjuvazisine atfettiği “muazzam güç” doğru bir tahlile dayanmaktadır öyleyse. Arasta’nın çöküşü, yani eski kentin yıkımı kapitalizmi garip bir şekilde karikatürize eden bu sürecin eseridir.