Yazar: Hilda Flavia Nakabuye*
Çeviri: Eylül Deniz Yaşar / Yeşil Gazete
*
Dünya kritik bir dönemeçte. İklim değişikliği sadece geleceğe yönelik bir tehdit değil, şu an burada ve hayatları mahvediyor. Rekor kıran sıcak dalgalarından sellere ve toprak kaymalarına kadar, gezegen bize görmezden gelemeyeceğimiz kadar açık sinyaller gönderiyor.
Ancak Küresel Güney’deki pek çoğumuz için bu kriz yeni değil. Bu sorunda neredeyse hiç payımız olmamasına rağmen yıllardır gündelik bir gerçeklik olarak hayatlarımızı etkiliyor.
Ben Ugandalı’yım; küresel karbondioksit (CO2) emisyonuna yüzde 0.02’den daha az katkısı olan ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı en savunmasız 36’ncı ülke… Bir çiftlikte büyüdüm ve -su basan yollar ve çamur kaymaları gibi değişen hava koşullarının olumsuz etkilerinin beni okula gitmekten nasıl mahrum bıraktığını ilk elden gördüm.
Bir zamanlar güvenle tarlalarımızı ektiğimiz sezon; artık yağmurların hiç yağmayacağını mı yoksa önüne çıkan her şeyi silip süpürecek şekilde mi yağacağını hesaplamaya çalıştığımız bir tahmin oyununa dönüştü.
Bizim çiftliğimiz kurtulmayı başaramadı. Bölgemdeki diğer pek çok çiftlik de öyle. Ve sonuçta kaybedilen sadece çiftliğimiz değildi; geçim kaynağımız, gıda güvenliğimiz ve benim için bütün bir eğitim yılıydı.
‘Bu sadece iklim krizi değil, bir sosyal adalet krizi’
Beni en çok hayal kırıklığına uğratan şey, kaynaklar ve biyoçeşitlilik açısından zengin bir kıta olan Afrika‘nın, bizim yaratmadığımız bir krizin yükünü sırtlamaya devam etmesi. Halkımız, dünyanın en zenginlerinin emisyonlarının ve eylemlerinin bedelini kendi hayatları ve gelecekleriyle ödüyor.
Oxfam’a göre, en zengin yüzde 1’lik kesim, insanlığın en yoksul üçte ikisi kadar gezegeni ısıtan emisyon yayıyor ve onların neden oldukları ısınma 1.3 milyondan fazla ölüme neden olmaya yetiyor. En zenginler, bedeli ödeyenlerin en yoksullar ve ön saflarda yer alan topluluklar olduğu gerçeğine kayıtsız kalmaya devam ediyor.
UNICEF, dünya genelinde kız çocuklarının her gün 200 milyon saatlerini su bulmak için harcadığını açıkladı. Bir anlığına düşünün: 200 milyon saat. İklim krizi bu yükü daha da ağırlaştırıyor.
Su kaynakları kurudukça, kız çocukları su bulmak için çok daha uzun mesafeler yürümek zorunda kalıyor ve eğitimden, yani en temel insani ihtiyaçlarını temin etme fırsatından vazgeçmeleri gerekiyor. 2030 yılına kadar, su güvensizliğinin küresel olarak 700 milyon insanı yerinden etmesi bekleniyor – bunların çoğu kız çocukları ve kadınlar. Bu sadece bir iklim krizi değil; bir sosyal adalet krizi.
Afrika, yok denecek kadar az karbon ayak izine rağmen iklim felaketlerinin ön cephesinde yer alan coğrafya olurken fosil yakıt endüstrisi rekor kârlar elde etmeye devam ediyor.
Bu sistem adaletsizlik üzerine kurulu. Azınlığın faydalandığı, geri kalanlarımızın ise acı çektiği bir sistem. Güçlülerin istediği kadar kirletebildiği ve bunun bedelini yoksulların ödediği bir sistem.
Ancak bu, böyle olmak zorunda değil.
‘Çözüm elimizin altında, harekete geçmek için siyasi irade gerekiyor’
Uganda’da örgütleniyoruz. İklim adaleti talep etmek ve toplulukların sadece hayatta kalmakla kalmayıp kendini geliştirebildiği sürdürülebilir bir gelecek için mücadele etmek üzere Fridays for Future Uganda‘yı kurdum. Ve yalnız değiliz. Dünyanın dört bir yanında, “Make Rich Polluters Pay” (“Çevreyi Kirleten Zenginlerden Hesap Sorun”) gibi hareketler iklim krizinden sorumlu olanların -fosil yakıt devleri ve ultra zenginlerin- hesap vermesi çağrısında bulunuyor.
Çözümler elimizin altında, ancak harekete geçmek için siyasi irade gerekiyor. Şu anda New York‘ta Vali Kathy Hochul‘un masasında güçlü bir emsal teşkil edebilecek bir yasa tasarısı duruyor. “İklim Değişikliği Süper Fonu Yasası” büyük fosil yakıt şirketlerini eyaletteki iklim zararları için kendileri düşen adil payı ödemeye zorlayacak bir yasa olacaktır. Vali Hochul bu yasayı geçirme ve iklim krizinin faturasının sıradan insanlara yüklenmesinin önüne geçme gücüne sahip. Dünya genelinde benzer aksiyonlar alınmasına ihtiyacımız var.
ABD de dahil Küresel Kuzey‘den devlet liderleri, bu Kasım ayında Bakü‘de düzenlenecek COP29‘da, iklim finansmanı için ultra zenginlerin ve fosil yakıt şirketlerinin vergilendirilmesini de içeren yeni bir hedef üzerinde mutabık kalmalı. Emisyonları iklim krizini körükleyen zengin ülkeler yeni bir adım atmalı ve bu konuda öncü olmalı. Çevreyi kirleten zenginlerin neden oldukları yıkımın bedelini ödeme zamanı geldi.
Artık daha fazla bekleyemeyiz. İklim krizi şimdi ve burada. Bu krizi en az besleyenler bu krizin faturasını en acı şekilde ödeyenler. Sorumlulardan hesap sormalı ve yaşadığımız kayıp ve zararların bedelini ödemelerini talep etmeliyiz.
Bizim istediğimiz gelecek eşitlik üzerine kurulu – yenilenebilir enerjinin ekonomilerimize güç verdiği, kız çocuklarının su için kilometrelerce yürümek yerine sınıflarında olabildiği ve Uganda’nın da New York’un da ötesindeki tüm toplulukların gelişebildiği bir gelecek.
Sizi harekete geçmeye çağırıyorum. Bunun pek çok yolu var. Bunlardan biri, “Make Rich Polluters Pay” kampanyasına imza vererek sesinizi yükseltmek. İklim adaleti sadece bir talep değil, bizim hakkımız. Birlikte, herkes için daha iyi, daha adil bir gelecek inşa edebiliriz.
*
(*) Hilda Flavia Nakabuye Ugandalı bir iklim ve çevre hakları aktivisti ve Fridays for Future Uganda’nın kurucusu.
Makalenin orijinali için tıklayın