“Açık havada maske takmanın kural olması gerekiyor çünkü bu hem SARS-CoV-2 bulaşını azaltabilir hem de riskin daha yüksek olduğu iç mekanlarda maske takmayı teşvik edebilir” ya da “Açık havada bulaş oranı virüsün genel yayılışı içerisinde o kadar küçük ki, iç mekanlarda maske takmaya odaklanmak salgınla mücadele açısından çok daha anlamlı sonuçlar verecektir”. Her ikisi de önde gelen bilim insanları tarafından savunuluyor.
İngiltere’de yayımlanan saygın uluslararası tıp dergisi BMJ (British Medical Journal) bu hafta her iki görüşü savunan salgın hastalıklar ve kamu sağlığı uzmanlarını tartıştırdı ve konunun farklı boyutlarıyla ilgili bilinenleri bir araya getirdi.
Dışarıda maske faydalı diyenler: Babak Javid, Dirk Bassler, Manuel B Bryant anlatıyor
Koronavirüsün iç mekanlarda bulaşma ihtimali açık havada bulaşma ihtimalinden çok daha fazla.
Ama bizler maskenin bazı koşullarda dışarıda da takılması gerektiğini düşünüyoruz. Bakın açıklayalım:
Her şeyden önce dış mekanlarda bulaş riskinin büyük olduğunu savunmadığımızı vurgulayalım.
Ayrıca açık havada her koşulda maske takma zorunluluğu konmasından yana da değiliz. Bir kişi yalnız başına ya da aynı evde yaşadığı biriyle birlikteyken açık havada maskeli gezmeleri gerekmez.
Ama maske takma konusunda detayları ve farklı koşulları göz önüne alan nüanslı bir yaklaşımı savunuyoruz.
Açık hava ve iç mekanlarda bulaş riskinin farkı bakımından farklı tahminler yürütülüyor. Biz kapalı yerlerde bulaş riskinin dış mekanlara göre en az 4 ila 20 kat daha fazla olduğunu düşünüyoruz.
Koronavirüsün bulaşma riski, muhtemelen havadaki virüslü partiküllerin miktarına bağlı. Burada bu partiküllerin belirli bir andaki yoğunluğu ve kişinin buna ne kadar süreyle maruz kaldığı önem taşıyor.
Virüs taşıyan kişilerin hava akımı az olan durumlarda (rüzgarsız ve hareketsiz) kalabalıklarda ya da kuyrukta beklerken diğer insanlarla yakın bulunmaları, kapalı bir alandaki kadar olmasa da bir bulaş riski oluşturacaktır.
Açık havada süper yayılma örnekleri var mı?
Ayrıca tarım işçileri gibi açık havada yapılan bazı işlerde çalışan kişilerin Covid’e yakalanma riskinin ciddi şekilde yüksek olduğu görüldü. Ama biraz yakından incelendiğinde bu riskin açık havada birlikte çalışmaktan ziyade, sıkışık yatakhane koşullarından kaynaklanıyor olabileceği görüldü.
Süper-yayıcı olaylar diye adlandırılan, salgının hızla yayılmasına yol açan bazı etkinliklerin de tamamen değil ama çoğunlukla iç mekanlarda düzenlenen faaliyetler olduğu anlaşıldı.
Örneğin 2020 yılı yaz aylarında dünyanın bir çok yerinde kitlesel Siyah Hayatlar Değerlidir gösterileri yapıldı. O sırada uzmanlar bu protestoların Covid-19’un yayılmasını hızlandırabileceği uyarıları yaptılar ama bu korkular gerçekleşmedi.
Fakat tam tersi de yaşandı. Örneğin ABD’de Güney Dakota’da düzenlenen Sturgis Motosiklet Rallisi’nin çok büyük bir süper-yayıcı ortam olduğu ve salgının büyümesinde önemli rol oynadığı düşünülüyor.
Bunun muhtemel sebeplerinden birinin sosyal mesafeye dikkat edilmemesi ve çoğunluğun maske takmaması olduğu düşünülüyor. Gözlemsel veriler maske ve sosyal mesafe yasaklarının daha sıkı uygulandığı bölgelerden gelenlerin, bu konuların hafife alındığı bölgelerden gelenlere göre daha dikkatli olduğuna da işaret ediyor.
Özetle biz açı havada özellikle de fiziki mesafeyi uzun süre korumanın zor olduğu spor karşılaşmaları gibi büyük açık hava etkinliklerinde maske takmanın salgın döneminde Covid-19 riskini iki bakımdan azaltacağını düşünüyoruz: Hem düşük de olsa bulaş riskini azaltması hem de genel olarak maske takmayı normalleştirici etkisi bakımlarından.
Dışarda maskeye gerek yok diyenler: Müge Çevik, Zeynep Tüfekçi, Stefan Baral anlatıyor
Koronavirüsün açık havada bulaşma riski iç mekanlara göre çok önemli oranda düşük. Covid-19 vakalarının yüzde 10’dan azının dış mekanlarda bulaştığı görülüyor ve bunlar da en çok hem iç hem iç mekanlarda biraya gelen ve uzun zaman fiziken yakın duran insanlar arasında oluyor. Dahası sadece açık havada bir araya gelinen hiç bir etkinliğin süper-yayıcı olduğu kanıtlanabilmiş değil.
Güney Dakota’daki Sturgis Motosiklet Rallisi ya da Beyaz Saray’ın Gül Bahçesi’ndeki davet sık sık açık hava süper-yayıcı etkinliklerine örnek gösteriliyor ama bunlar uzun süreli ve kısmen iç mekanlarda da zaman geçirilen etkinlikler. Örneğin Sturgis Rallisi’nin salgın bakımından incelenmesi, buradan yayılan bir çok vakanın lokantalar ya da ofislerden kaynaklandığını ortaya çıkardı.
Açık havada, doğal hava hareketleri sayesinde virüs yoğunluğunun düşük olması nedeniyle Covid-19 salgınına açık havada bulaş etkisi çok düşük.
Açık havada düzenli olarak maske kullanmak çoğu zaman uygulaması kolay bir önlem olarak vurgulanıyor ve bu tez önleyicilik prensibiyle de destekleniyor.
Fakat önleyicilik prensibinin yerinde kullanılması, gözleme dayalı bir fayda ve maliyet değerlendirilmesi gerektirir.
Ayrıca Covid-19 salgının bir yılını geride bırakırken, sanki bulaşma yolları ve risk yoğunluğu konusunda hiç bir veri yokmuş gibi hala önleyicilik prensibi öne sürülemez.
Son olarak açık havada düzenli olarak maske kullanmayı amaçlayan politikaların maliyeti, sınırlı faydalarıyla da dengelenmek zorundadır.
Kişisel ve sistemik maliyetler
Kamu sağlığı müdahaleleri alışkanlıklara değil ama insanların politik kararları verenlere güvenmesine ve kamuoyuyla şeffaf bir diyaloğa bağlıdır.
Açık havada bulaş riskinin düşüklüğü göz önüne alındığında, dışarda maske takma tavsiyesi ya da zorunluluğu tartışmalı olacak ve insanların güvenini azaltarak, iç mekanlarda maske kullanımı ya da hasta olunca evden çıkmama gibi daha önemli konulardaki müdahalelerin etkisini de azaltacakatır.
Açık havada düzenli maske kullanımı tavsiyesi ayrıca kamuoyunun dikkatlerini çok daha yüksek risk taşıyan iç mekanlarda alınacak önlemlerden uzaklaştırabilir ve göreli risk algısını bozabilir. Ben
Dolayısıyla kamuoyuna bulaşma mekanizmaları konusunda bilimsel veriler anlatılmalı ve en çok iç mekanlarda dikkatli olmaları teşvik edilmeli, dışarda ise uzun süre yakın mesafenin risklerine dikkat çekilmelidir.
Sosyal tecrit ölümler ve erken ölümleri artıran bir faktör ve genellikle sağlık üzerinde düşünüldüğünden çok daha önemli bir rol oynuyor.
Salgın nedeniyle konulan kısıtlamalar zaten sosyal ilişkileri sınırlamış ve morali düşürmüş durumda. Bir de dışarda maske zorunluğu getirilirse bu dışarıya çıkmaktan caydırıcı bir rol oynayarak tecriti daha da artırabilir. İnsanların içeride buluşmaya yönelmesine, ya da hem beden hem ruh sağlığında önemli rol oynayan açık havada sportif faaliyetlerden vazgeçmelerine yol açabilir.
Dolayısıyla enerjiyi çoğunlukla iç mekanlarda gerçekleşen bulaşı önlemeye harcayıp açık havayı insanların yeniden enerji toplayıp sosyal ilişkilerini sürdürebileceği bir yer olarak muhafaza etmek kamu sağlığı açısından büyük yararlar sağlayacaktır.
Sistem açısından bakıldığında da bütün müdahalelerin bir maliyeti vardır.
Dışarda maske zorunluluğu uygulamasının getireceği maliyet, başka alanlarda daha etkili politika ya da projeler yürütme fırsatlarının kullanılmaması anlamına gelir.
Son olarak dışarda maske mecburiyeti bazı durumlarda, kararlı bir liderliğe işaret eden en görünür müdahale olarak popüler olabilir. Ne var ki bu tür zorunlu önlemler bulaş riskini düşürmek ya da salgının öne çıkardığı sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve yapısal ırkçılıktan kaynaklanan sorunları çözmek bakımından etkili olmazlar ve hem vakaların yayılmasına hem de dünyanın her köşesinde gözlenen eşitsizliklerin sürmesine katkıda bulunurlar.