Türkiye, ekonomik anlamda bilinmezliklerin sonuna geliyor. Ancak bu bilinmezliklerin sonlanmasının hayırlı olacağını söylemek şu an için erken.
Avrupa yönlü olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek Maraş gerek Orta Doğu’da attığı adımlardan dolayı ciddi bir eleştiri söz konusu. Fransa’nın öncülüğünde, Almanya’nın da artık kabullenmiş durumu ile birlikte Türkiye’ye yönelik yaptırımlar konusu artık gündemde. Avrupa Birliği’nin yaptırımları, enerji, bankacılık ve gemicilik sektörlerinde olacağı düşünülüyor.
Bununla birlikte, son gelişmelerden anladığımız Türkiye’nin uzun zamandır talep ettiği Gümrük Birliği ilişkilerinin geliştirilmesi meselesinin insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusundaki ilerlemelere bağlanacağı görülüyor. Bu bir anlamda tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması, hapisteki siyasetçilerin özgürleşmesi gibi konuların yanı sıra sansür ve sosyal medya kısıtlamalarına kadar birçok alanı içine alacağından; AKP iktidarı tarafından kabul edilebilir olmayacağıni kabul edebiliriz.
Diğer tarafta Türkiye’nin AB’ye tam üye olamayacağı bir işbirliği modelinin gündeme getirilmesi de son derece manidar. Türkiye’nin tamamı ile AB üyesi olamayacağı ve birlik ayakta kaldığı sürece bölgedeki esas sorunlu olduğu devletler olan Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyetinin karar alıcı, Türkiye’nin ise karar alma yetkisine sahip olamayacağı bir birlik ile ilişkiler kurmasının Erdoğan’ın politik ajandası için şu an uygun görünse de, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi geleceğini belirlerken, asla dahil olmayacağı ve karar alıcı olamayacağı bir alana itilmesi önemli bir kayıp olarak nitelendirilebilir.
Avrupa tarafında, itilen, istenmeyen ve cezalandırılan konumuna gelen Türkiye, Avrupa’nın hasta adamı olan Osmanlı’dan sonra bu sefer Avrupa’nın aksi ve istenmeyen komşusu haline geldi. Yaşadığı növrotik durumun, başka bir hastalık olduğunu kabul etmeyen Türkiye’nin yakın bir zamanda bu durumu fark edemeyeceği ortada…
Diğer tarafta ise S400 denemesi sonrası, ABD ile yaptırım konusu gündeme geliyor. 10 Aralık haftası sadece Avrupa değil aynı zamanda Amerikan yaptırımları da gündeme gelecek. ABD Savunma Bakanlığı bütçesini de içeren 740 milyar dolarlık yasada, 2021 Ulusal Savunma Yetkilendirme yasası çerçvesinde bir de CAATSA Act isimli yasa geçirilecek. CAATSA Act (Yaptırım Yolu ile Amerika’nın Düşmanları ile Mücadele Yasası), İran, Kuzey Kore ve Rusya ile yapılan işbirliklerinin niteliğine göre Amerikan Başkanının bu işbirliklerini gerçekleştirilenlere yönelik yaptırım uygulama yetkisi veriyor. Yasanın onaylanmasının ardından, 30 gün içinde başkanın yasayı uygulamasını gerekli kılıyor.
Bu konuda Amerikan Kongresi’nin hazırladığı bir rapor Türkiye’nin dış politikadaki durum değerlendirmesine yer verirken, yasa 12 farklı yaptırım modelinden, en az 5 yaptırımın uygulanması gerekiyor.
Bahsi geçen 12 yaptırım arasında belli niteliklerde ticarı yaptırımlar, ABD veya Uluslararası finans kuruluşlarından borç almanın engellenmesi ile ilgili yaptırımlar, ilgili ülkenin para birimi ile yapılan döviz işlemlerine yönelik yaptırımlar, bankacılık faaliyetlerinin yasaklanmasına yönelik yaptırımlar yada yönetici nitelikli kişilere yaptırım uygulaması gibi önlemleri barındırıyor.
Geçeceği kesin gibi görünen yasanın, 20 Ocak’ta ABD Başkanı el değiştirmeden Trump tarafından uygulanmasını isteyen Türkiye, böylelikle Trump’ın daha hafif yaptırımları uygulacağını umuy ediyor.
Biden’in başkanlığı devraldıktan sonra Anthony Blinken ile bu yasanın gerekli kıldığı yaptırımları uygularsa bu durumda çok daha sert sonuçlar olacağından endişe ediliyor. Bu açıdan da seçimi kaybeden Trump, gider ayak Türkiye’ye son bir güzellik yapar mı onu da göreceğiz…
Ancak, hem Avrupa Birliği hem de ABD ile sorun yaşayan Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasına dair alkış tutmaktan başka hiçbir şey yapmayan Kıbrıslıtürk hakim sınıfının da, gerçekleşecek sınırlandırmalardan hem zarar görme ihtimalinin olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bununla beraber, tehlikeli bir süreçte son süret giderken, gerçekleşen uluslararası etkiye sahip hamlelerde, ortak olan veya sessiz kalarak onaylayanların da yaşanacaklardan sorumlu olduklarını hatırlatmakta yarar var.