Dünya keşfedilmemiş bir iklim kuşağına giriyor. Yıllardır, 1.5°C ısınma eşiği küresel iklim hedefinin temel taşlarından biriydi – Paris Anlaşması için bir toplanma çağrısı ve iklim değişikliğinin en şiddetli etkilerinden kaçınmak için kritik bir ölçüt. Ancak 2024 yılına gelindiğinde, bu hedefin ulaşılamaz hale geldiği giderek daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Yakın zamanda Nature dergisinde yayınlanan bir araştırma, 1.5°C’lik geçici bir aşımın bile, deniz seviyesinin hızla yükselmesi ve ekosistem çöküşleri de dahil olmak üzere geri dönüşü olmayan değişiklikleri tetikleyebileceği konusunda uyarıyor. Bu arada, artan kömür, petrol ve gaz kullanımı nedeniyle küresel karbon emisyonları bu yıl rekor kırarak 37,4 milyar tona yükseldi.
Gerçek şu: önümüzdeki birkaç yıl içinde sadece 1.5°C’yi aşmakla kalmayacağız, aynı zamanda neredeyse tüm projeksiyonlar daha da tehlikeli iklim riskleriyle ilişkili bir sıcaklık seviyesi olan 2°C’yi aşma yolunda olduğumuzu gösteriyor. Bu durum ne kadar vahim görünse de, iklim eyleminden vazgeçmek bir seçenek değildir. Bunun yerine, şimdi yenilenmiş bir aciliyet, daha cesur eylem ve aşamalı ilerlemeden sistemik dönüşüme doğru bir kayma gerektirmektedir.
Bir Doz İklim Gerçekliği
1,5°C’nin aşılması felaketin garantisi değildir, tıpkı yüksek tansiyon teşhisinin kalp krizini garanti etmemesi gibi. Ancak tedavi edilmeyen hipertansiyon gibi, daha güçlü fırtınalar, daha sıcak hava dalgaları, çöken ekosistemler ve toplumsal istikrarsızlık gibi ciddi sonuçların ortaya çıkma olasılığını önemli ölçüde artırır. İklim değişikliğinin etkileri kümülatiftir ve daha yüksek sıcaklıklar, buz tabakalarının istikrarsızlaşması veya kilit okyanus akıntılarının durması gibi devrilme noktalarına ulaşma olasılığını artırır. Eriyen buzların yansıtıcı yüzeyleri azaltması, ısınmayı hızlandırması ve istikrarsızlaşan ekosistemlerin daha fazla karbon salması nedeniyle geri besleme döngüleri oluşur. Donmuş toprakların çözülmesi ve okyanus sirkülasyonundaki değişimler gibi bu devrilme noktaları, 2°C ve ötesine giden yolu daha da tehlikeli hale getirmektedir.
Bu benzetme, kötü haberlerden sonra bile harekete geçmenin önemini vurgulamaktadır. Nasıl ki hipertansif bir hastanın daha fazla komplikasyonu önlemek için kan basıncını kontrol altına alma konusunda daha da gayretli olması gerekiyorsa, sıcaklıkları dengelemek için çabalarımızı iki katına çıkarmalıyız. Isınma ne kadar yüksek olursa, basamaklı sağlık arızalarına benzeyen bu geri bildirim döngülerinin gezegeni tanınmaz bir duruma getirme olasılığı da o kadar artacaktır.
Fiziksel iklim etkilerinin ötesinde, toplumsal aksaklıklar ve yer değiştirmelerle de karşı karşıyayız. İklim değişikliğine uğramış bir dünyada siyasi istikrarsızlık, gıda güvensizliği, kitlesel göç ve çöken sigorta piyasaları baş gösterir. Sigorta yöneticilerinin bizi defalarca uyardığı gibi, 4°C daha sıcak bir dünya sigortalanabilir olmayacaktır. Bu sıcaklıkta, toplumsal ve ekonomik sistemlerin kırılma noktalarını çoktan geçmi ihtimali vardır.
Neden Her Zamankinden Daha Önemli?
Eğer 1,5°C’yi aşarsak, net sıfır hala önemli midir? Kesinlikle. Net sıfır taahhütleri, iklimin istikrara kavuşturulması ve daha fazla zararın en aza indirilmesi için elzem olmaya devam etmektedir. Tansiyon benzetmesine dönecek olursak, yüksek değerler daha fazla aciliyet anlamına gelir, yılgınlık değil. Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri (ve bunların gezegensel eşdeğerleri olan emisyonların azaltılması ve yenilenebilir enerjinin benimsenmesi) daha da kritik hale gelmektedir. Bu çabalar olmaksızın ısınma hız kesmeden devam edecek ve gelecek nesiller için daha yıkıcı etkileri beraberinde getirecektir.
2050 yılına kadar net-sıfır, sosyal ve ekonomik gerçekleri dengelerken küresel iklimi istikrara kavuşturmak için bilimsel olarak temellendirilmiş en iyi yolu sunmaktadır. Günümüzün karbonsuzlaştırma yollarının neredeyse tamamı, 1,5°C’nin üzerinde bir aşım seviyesini varsaymakta, ancak aynı zamanda karbon giderme teknolojilerinin büyük ölçüde kullanılmasını öngörmektedir. Bu teknolojilerin ölçek olarak ne kadar denenmemiş olduğu göz önüne alındığında, bugün emisyonları azaltmak için acil eylem daha da önemlidir. Bugün sağlığını iyileştirmek için adım atabilecekken yarın mucizevi bir tedaviye bel bağlayan bir hastaya bunu tavsiye etmeyiz.
Neyse ki, net sıfır için ekonomik ve siyasi gerekçe her zamankinden daha ikna edicidir. Hükümetler, işletmeler ve bireyler stratejilerini düşük karbonlu bir gelecekle uyumlu hale getirmelidir. AB’nin Yeşil Anlaşması ve Çin’deki sanayi politikası gibi kamu sektörü taahhütlerinin yeşil inovasyon, yatırım ve üretimi katalize etmede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Benzer şekilde, temiz enerji ve iklim çözümlerinde liderlik eden ülkeler, istihdam yaratmaktan yeşil teknolojiler için gelişen pazara hakim olmaya kadar rekabet avantajı elde etmektedir.
İklim Eyleminin Hızlandırılması: Yapılması Gerekenler
Hedefe küçük adımlarla ilerleme politikası başarısız oldu. Paris Anlaşması’nın üzerinden neredeyse 10 yıl geçti, ancak yeni fosil yakıt üretimi için trilyonlar harcanmaya ve emisyonlar artmaya devam ediyor. Bilimsel gerçeklik, hükümetlerden, şirketlerden ve bireylerden köklü değişiklikler talep etmektedir. Küçük adımların zamanı geçmiştir.
Hükümetlerin iklim hedeflerini radikal bir şekilde yeniden tanımlamaları gerekiyo
Politika yapıcılar zararlı fosil yakıt sübvansiyonlarını derhal durdurmalı ve daha iddialı emisyon kesintileri için uluslararası işbirliği yapmalıdır. COP gibi uluslararası anlaşmalar ancak ulusal yaptırımlarla desteklendikleri takdirde faydalı olurlar. Bu da hükümetlerin fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasını ve temiz enerjinin büyümesini hızlandıracak yasalar ve politikalar geliştirmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Buna ek olarak, azaltım ve uyum çabaları için kamu iklim finansmanı önemli ölçüde genişletilmelidir. Bu, COP29 müzakerelerinin merkezinde yer almaktadır ve iklim değişikliği riski altındaki nüfusun korunması için elzemdir. Son olarak, liderler ısınan bir dünya karşısında dayanıklılığa yatırım yapmalıdır.
Şirketler geçiş planlamasını stratejilerinin merkezine almalıdır
İklim kriziyle mücadele etmek için kamu sektörü eylemleri tek başına yeterli değildir. Özel sektör de harekete geçmeye kararlı olmalıdır. Neyse ki, büyük şirketlerin net sıfır taahhütleri yaygınlaştı ve binlerce işletme 2050 yılına kadar faaliyetlerini karbondan arındırma sözü verdi. Bununla birlikte, azim ve eylem arasındaki uçurum hala büyüktür. İşte bu noktada geçiş planlaması devreye giriyor. Net sıfır geçiş planlarının geliştirilmesi ve uygulanması, bu kritik hedefe ulaşmalarını sağlayacak stratejileri, sermaye harcamalarını ve yenilikleri değerlendirirken firmalar için bir yol haritası sağlar. Kurumsal liderler, net sıfıra ulaşmak için gereken ekonomik koşulları destekleyen politikaları desteklemelidir. Ayrıca tedarik zincirlerini ve müşteri tabanlarını karbonsuzlaştırmak için yatırım yapmalı ve artık sadece kendi operasyonlarına odaklanmanın yeterli olmadığının farkında olmalıdırlar. Net sıfır yolculuklarında ilerlerken, finansal karar vericilerin geçişe yönelik sermayeyi etkin bir şekilde tahsis edebilmeleri için firmalar karbonsuzlaştırma konusundaki raporlamalarında şeffaf olmalıdır.
Bireyler seslerini yükseltmeli ve harekete geçmelidir
Bireyler tek başlarına iklim krizini çözemezken, seçmenler, tüketiciler, çalışanlar ve savunucular olarak önemli rollere sahiptirler. İklim bilincine sahip liderlere oy vermekten sürdürülebilir alışkanlıklar edinmeye kadar kolektif eylem, politika ve piyasa dinamiklerini şekillendirir. Hem siyasi olarak hem de işyerlerinde sistemik değişim için savunuculuk yapmak, bireysel çabaların etkisini artırabilir.
2°C’lik Bir Dünyaya Uyum Sağlamak
2°C’lik bir dünyaya doğru ilerlerken, adaptasyonun politika ve planlama için bir öncelik olması gerekmektedir. Özellikle deniz seviyesinin yükselmesine karşı en savunmasız bölgelerde kıyı savunmasının güçlendirilmesi kritik önem taşıyacaktır. Kentsel alanların, yoğunlaşan sıcak hava dalgalarıyla mücadele etmek için ağaç dikmekten yeşil çatıları genişletmeye kadar ısı azaltma stratejilerini benimsemeleri gerekmektedir.
Tarım ve gıda güvenliği de yeniden tasarlanmalıdır. Kuraklığa dayanıklı ürünlere ve su tasarrufu sağlayan sulama teknolojilerine erişimin yaygınlaştırılması, giderek öngörülemez hale gelen iklimlerde gıda kaynaklarının korunmasına yardımcı olabilir. Benzer şekilde, altyapı yatırımları da dayanıklılığa odaklanmalı, yolların, köprülerin ve enerji şebekelerinin aşırı hava olaylarına dayanabilmesini sağlamalıdır.
Finans sektörünün de oynayacağı bir rol vardır. İklim risklerine uygun sigorta ürünlerinin geliştirilmesi ve afete eğilimli bölgelerdeki toparlanma çabalarını desteklemek için yenilikçi finansal araçların oluşturulması toplumların uyum sağlamasına yardımcı olacaktır. Finansal karar alma sürecinde dayanıklılığa şimdi öncelik vermek, ileride trilyonlarca varlığı koruyacaktır.
Uyum sağlamak yenilgiyi kabul etmek anlamına gelmez. Daha kötü sonuçları önlemek için çabalarken içinde bulunduğumuz yörüngeyi kabul etmektir. Bugün uyum sağlamak için gösterdiğimiz her çaba, yarının zorluklarına karşı dayanıklılık oluşturur.
1,5°C Eşiğinin Ötesinde İklim Değişikliği
Yükselen iklim riskleri, tedavi edilmeyen hipertansiyonlu bir hastadan farklı değildir. Nasıl ki yüksek tansiyonu görmezden gelmek zamanla daha büyük risklere yol açıyorsa, iklim hedefinden vazgeçmek de daha kötü sonuçları beraberinde getirir. 1.5°C’nin aşılması, iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik çabalarımızı iki katına çıkarmak için çaresizce ihtiyaç duyduğumuz uyandırma çağrısı olmalıdır. Nasıl ki kalp krizinden sonra doğru beslenme ve egzersiz daha da önemli hale geliyorsa, 1.5°C’nin üzerinde de iklim eylemi daha elzem hale gelmektedir. Her bir derecelik ısınmaya gereken aciliyetle yaklaşmalıyız, çünkü hayatlarımız buna bağlı.
Şimdi vereceğimiz kararlar, toplumlarımızın ısınan bir dünyayla nasıl başa çıkacağını belirleyecektir. İklim gerçekçiliğini benimseyerek, cesur adımlar atarak ve karbonsuzlaştırmayı hızlandırarak, Dünya’nın iklim sistemini sağlığına kavuşturmaya başlayabiliriz.
Bu yazı ilk olarak Forbes’de yayınlandı, Gazedda tarafından Türkçeleştirildi.