Son zamanlarda Mağusa’ya dair duyduğum en değerli haberlerden biri Mağusa Belediyesi’nin Gülseren Plajını onlarca yıldan sonra yine halk plajı olarak hizmete sunacağı haberi oldu.
Mağusalılar, yıllardır asker kontrolünde kalan kent içindeki plajlarına erişemediği bilinen bir gerçektir. Gülseren plajına çocukken birkaç kere gittiğimi hatırlıyorum.
O zaman askerin kontrolünde olmasına rağmen, sivillerin erişimine bir biçimde açıktı ve denizden çıkınca kantinde “buzlaş” satılmasından dolayı heyecan duyarak gittiğimi hatırlıyorum.
Bir sonraki Gülseren plajına yakın olduğum zaman ise üstünden neredeyse 20 sene geçtikten sonra bedelli askerlik sırasında “çardak altı” oturduğumuz yerde uzaktan izlemekle sınırlıydı.
Gülseren Kışlası yanında kalan plaja erişmek, fotoğraf çekmek “Dikkat Askeri Bölge Girilmez” tabelasına ile son bulur, Kıbrıs Sorununun bitmeyen boğuculuğu nefes almanızı engeller.
Bugün, Gülseren plajında söz konusu değişikliğin olması bile, Mağusanın boğuculuğuna son vermesi açısından son derece değerlidir. Kente dair bir umuttur.
Gülseren plajı ile kentin kaderi de elele gider. 1974 sonrası Maraş’ın tellerle esir edilmesi, Gülseren bölgesinde ise plajın sivillerin erişimine kapatılması, aslında Mağusalının yüzünü denize dönebileceği son alanı da kaybetmesi anlamındadır. Plajın yasaklanması, birçok Mağusalı için bu denizle içiçe yaşama ihtimalini de ortadan kaldırmıştır.
Bugüne dönersek, Palm Beach kıyısından, Glapsides’e kadar kuş uçuşu 7 -8 kilometrelik bir alan, askeri bölgeler ile liman arasında kentte yaşayanların hissedemediği ve erişemediği bölgeler halindedir.
Mağusa’nın genişlemesine bağlı olarak bugünkü halinde, erişilemeyen kıyı şeridinin neredeyse ortasında yer alan Gülseren plajının açılacak olması son derece önemlidir.
Ancak, bölgenin demografik değişimi ile birlikte göze aldığımızda, aslında geleceğe dönük atılması gereken büyük adımların habercisi olarak görülmelidir.
Önceden Gülseren ve civarında sınırlı sayıda nüfus yaşamasına rağmen bugün on binlerce öğrencinin ikamet ettiği bölgedir. Sahilin açılması muhtemelen binlerce öğrencinin akın edeceği bir alan yaratacaktır.
Bu kent ile öğrenciler arasındaki ilişkinin yeniden tasarlanması için bulunmaz bir fırsattır… Ayrıca, plaja yönelik artacak olan talep, plajın genişleme ihtiyacını da tartışmamızı gerektirecektir.
Plajın genişlemesinin önündeki en büyük engel ise Gülseren’deki askeri eğitim kışlasının varlığıdır. Askeri bir kışlanın kontrolünde olan, sulak alanları ve aslında korunmuş bir doğal alanı barındıran bölgenin kamuya kazandırılması ile birlikte bölgenin imar ve gelişimi ciddi bir mesele haline geleceği açıktır.
Bu açıdan baktığımızda, Gülseren plajının açılması, Gülseren – DAÜ – Askeri Bölge – Glapsides arası ekonomik ve ekolojik değeri yüksek bir bölgenin kent ile nasıl birleştirileceğine dair önemli fırsatlar ve sorunları da beraberinde taşıyacaktır.
Özellikle, İskele – Mackenzie bölgesinde yapılan ve kimisi geri döndürülemez olan yanlışlardan alınan derslerin bilinci ile hareket ederken, aynı şekilde bu durumun yaratacağı sosyal ve ekonomik potansiyeli kavramak, günü birlik değil gelecek kuşakların deniz, sulak alanlar, bitki örtüsü ile birlikte yaşayabileceği, eğlenebileceği bir vizyon ile kenti yeniden yaratabilmenin pahabiçilmez fırsatı ile karşı karşıyayız.
Bu açıdan bu değerli fırsat sahiplenilmeli, yeniden yaratılacak Gülseren halk plajına sahip çıkarken, sürdürebilir bir yaşam alanı yaratılması açısından ciddi bir planlamanın gerekliliği açıktır.
Mağusa Belediyesi’nin Gülseren Plajı konusunda gerçekleştirdiği somut adım, sadece bir plaj değil onlarca yıldır Mağusalı’nın hayalini kurduğu geleceğe dair önemli bir fırsat penceresidir.