Bir önceki yazımızda Toplumcu Kurtuluş Partisi’nin bu süreçteki pozisyonunu ortaya koymuştuk. Bu yazı ile Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin konuya dair muhalefetini bir araya getirmeyi amaçladık.
Aynı görüşmede, Lefkoşa Milletvekili Ergün Vehbi konuya dair görüşlerini dile getirir. TKP’den farklı olarak CTP, Kıbrıs Türk Federe Meclisi’ndeki oturumda hükümetteki Ulusal Birlik Partisi’ne de önemli eleştiriler getirirken, siyasi olarak farklılaşma noktalarını da vurgulamaktan geri kalmaz.
CTP, Merkez Bankası ile ilgili yasayla görüşünü açık bir şekilde 26. Madde yani Türk lirasının KTFD geçerli para birimi olması ve Kıbrıs Lirasının döviz olarak görülecek olmasını vurgular. Bu açıdan yasanın tümüne değil, özellikle Kıbrıs lirasına yönelik bir tavrı açıkça gördüğümüzü söyleyebiliriz.
Öyle ki, Ergün Vehbi konuşmasında “26. madde yeniden ele alabilse ve partiler arası diyaloga da katkısı olabilecek bir şekilde yeniden düzenlenebilseydi Cumhuriyetçi Türk Partisi oy doğrultusunu tezekkür edebilirdi” diyerek CTP’nin bu konudaki pozisyonunu açıkça ortaya koymuştur.
Vehbi bu karara yönelik tavırlarındaki muhalefeti ekonomik ve politik boyutta ele alır. Ekonomik anlamda dönemin Ekonomi ve Maliye Bakanı Salih Coşar’ı ağır bir şekilde eleştiren Vehbi şunları söyler:
“Öyle bir takdim edilmiştir ki Sayın Coşar’ın özellikle son beyanatlarında sihirli bir çözüm bulunmuştur. Soyut Kıbrıs Parası kavramı şu Federe Devlet’ten kovulur atılırsa sorunlarımız derhal çözümlenecektir. Ekonomimiz öyle bir duruma gelecektir ki ardarda yatırımları peşi sıra sıralayacağız ve turizmimizdeki darboğazı halledeceğiz, Avrupa’dan turist akımını büyük bir beceri ile gerçekleştireceğiz. Sanayi Holding’in mevcut çürümekte olan tesislerini halletmek bir yana, yanlarına yeni yeni fabrikalar kuracağız ve dört-beş bin işçiyi bir anda istihdam edecek yatırımlara gireceğiz. Gerçekten Sayın Coşar’ın verdiği beyanatları okuyun değerli milletvekilleri getirilmek istenen, topluma aşılanmak istenen, topluma söylenmek istenen budur.”
Aslında Vehbi’nin eleştirileri, bugün bile güncelliğini korumaktadır. Bunun yanında Vehbi, Türk parası üzerinde KTFD’nin denetleme yetkisi olacağına dair yanılsamaya da önemli eleştiriler getirir ve şöyle der:
“Yani Türk Parası üzerinde bizim Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin bir denetiminin olacağını söylemek kadar komik bir yaklaşım olamaz değerli arkadaşlarım. Türk Lirası Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasında basılmaktadır. Darphaneleri vardır. Hükümetin ve devletin gerekleri icabı Türk Lirası, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından onun matbaalarında bastırılmaktadır. Ne kadar basılacağı, piyasaya ne kadar Türk Parası sürüleceği, Türkiye’de olsun, Türkiye’nin dışında olsun, bizi ilgilendirmez. Bizim denetimimiz de zaten olamaz. geçen ay Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası piyasaya emisyon olarak 17 milyar Türk Lirası sunmuştur. Bunda kıyıdan köşeden yani bizim bir yıllık bütçemiz tutarında ilk bir ay içinde piyasaya yeni sürülen para 17 milyarı aşkın bir paradır. Bizim bir yıllık bütçemiz tutarında bir paradır. Biz bunun neresini denetleyeceğiz? Türkiye kendi enflasyon politikasına uygun olarak ve enflasyon yüzdesinin gereği olarak yatırımlarının durmaması için ekonomik hayatın çökmemesi için piyasaya para sürer, piyasadan gerektiği zamanda enflasyonu aşağı çekmek için para çeker. Bu denetim tamamen ve tek olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasına aittir.”
Dahası Ergün Vehbi o dönemde Türk lirasının kullanımının yaygınlığına dair önemli bir tespitte bulunmaktadır. Muhtemelen bugün alıştığımız için sorgulamadığımız ama Türk parasının ekonomik ilişkilere derinlemesine dahil olamamış olmasını dile getirmekte ve şunları söylemektedir:
“Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bize bütçemize konan TC yardımlarına kadar parayı enjekte etmektedirler. Buna ilave olarak Türkiye’den her geçen yıl azalmakta olan turistlerin getirdiği bir para vardır. İşte bizim piyasamızda kabaca dönen Türk parasının saptayan unsurlar bunlardır. Türkiye ile olan ticari ve turistik ilişkilerden gelen bir para, bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin yatırım ve cari harcamalar için verdiği Türk parası miktarıdır.”
Dahası, Ergün Vehbi geçtiğimiz günlerde gündeme gelen Türkiye’den Kıbrıs’a yatırım amaçlı katkının 1983 yılında da etkin bir şekilde kullanılmadığına yönelik açıklamalar yapar. KTFD ekonomisine sağlanacak 4,5 milyar liranın 4 ay geçmiş olmasına rağmen hala daha sağlanmadığı eleştirilmektedir. Bunu yaparken, Ergün Vehbi hala daha güncelliğini koruyan siyasi irade sorununun altını çizmiş ve hükümetin biat eden tavrını eleştirmiştir. Acı bir gerçek ancak geçen on yıllarda CTP’nin bu biat kültürünün devamlılığını temsil ettiği tartışılmaz bir gerçektir. Ancak, o zamanlar Vehbi bugünün farkında olmadan şunları demiştir “Gelen para üzerinde bizim hiçbir denetimimiz yoktur. Olamazdı da, TC Yardım Heyeti veya TC Kıbrıs Koordinasyon Kurulu karar verdiği anda ancak buraya para girer ve harcamalarında da yetkimiz yoktur. Hükümetimizin hiçbir harcama, hemen hemen hiçbir harcama yetkisi yoktur. 50 bin liranın üzerindeki her harcamaya TC Yardım Heyetine onaylatmak mecburiyetindedir. Yani bırakın paranın buraya girmesini denetim altında tutmayı, harcamalarını bile bizim hükümetimiz denetim altında tutamamaktadır.”
Bu eleştirilerinin arından konuyu Merkez Bankası’nın TL’yi denetleyeceği iddiasına getiren Vehbi, şunları söyler “50 bin liranın üstünde gideceksiniz, onaylar onaylamaz ona hükümet karışmaz. 0 yatırımı başlatır bağlatmaz, ona da bizim hükümetimiz karışmaz. Şimdi bu denli kontrolümüz dışındaki bir mekanizmayı ve para hacmini bir Merkez Bankasını şimdiki getirildiği biçimi ile yasalaştırdığımız takdirde nasıl değiştireceğiz, nasıl denetleyeceğiz? Bu, mümkün değildir.”
Tüm bu eleştirilerin ardından siyasi eleştirilerine geçen Vehbi, konuşmasında Cumhuriyetçi Türk Partisi için daha geçerli olan eleştiri diyerek şunları söyler:
“Siyasal bakımdan 5 Kasım 1976 tarihli Mecliste oybirliği ile alman karar, bu memlekette federal bir cumhuriyetin oluşturulması, bu cumhuriyette de iki kurucu ortağın bulunması, Kıbrıs Türk Federe Devleti, Kıbrıs Rum Federe Devletidir. 5 Kasım 1976 tarihinde oybirliği ile alınmış olan ve halen değiştirilmemiş olan ve son Türkiye seyahatimizde de kesinlikle bize açıklıkla vurgulanmış olan ve Türkiye’nin de politikasının aynı olduğuna dair bilgiler ışığında baktığımız zaman bizim bu ülkede atacağımız her adımı dünya kamuoyunda inandırıcı olabilmemiz için bu karar çerçevesinde düşünmemiz gerekir.”
Ancak, Vehbi tüm bu varsayımlara rağmen Türk lirası kullanmanın ne amacı güttüğünü vurgular ve böylesi bir kararın Türkiye’yi de zor duruma düşüreceğini ifade eder. “Türkiye Cumhuriyetinin para birimi Türk lirası olduğunu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin para biriminin de Kıbrıs lirası olduğunu hatırlatan Vehbi, Kıbrıs’ta Kıbrıs lirasını kaldırmanın yorumunun olumsuzluklar yaratacağını vurgulamaktadır.
Vehbi, siyasi eleştirilerinde “iki bölgeli, iki toplumlu da olsa yan yana bir cumhuriyette yaşayabileceğinizi iddia ediyorsunuz ama daha yenile bir ay önce kendi meclisinizde veya ön beş gün önce kendi meclisinizde 1960 anlaşmaları çerçevesinde oluşan Kıbrıs lirasını ortadan kaldırmış ve Türkiye’nin adeta, garanti çalışmalarıyla asker bulunduran Türkiye’nin para birimini kendi ülkenizde geçerli para birimi haline getirdiniz” diyerek bunun çözüm sürecine zarar verecek bir davranış olduğunu vurgulamaktadır.
Vehbi Kıbrıs Lirası Kıbrıslı Rumların değil aynı zamanda Kıbrıslı Türkler’in de parasıdır derken aynı zamanda hükümetin uyguladığı kur politikası nedeniyle ve dolaşımındaki engellemeler sayesinde karaborsaya düştüğünü anlatmaktadır. Kıbrıs parasının denetim altında olması gerktiğini vurgularken, “bir avuç üçkağıtçının istifadesi önlenmelidir” demektedir.
Vehbi’nin CTP politikası olarak daha önemli olarak nitelendirdiği Federal Kıbrıs’ın oluşturulmasının önünde yeni engeller çıkarmayacak politikaların takip edilmesi ve bu doğrultuda kararlar verilmesi çağrısı on yıllar sonra yaşanan döviz krizinde yeniden ortaya çıkması son derece önemlidir.
İlginç yanı ise, her ne kadar dönemin milletvekili tarafından ortaya konulan CTP politikası bu süreçte CTP’nin yönetici kadroları tarafından tartışma konusu bile olmamıştır.
Hükümetteki partilerin federasyona olanak yakınlığı ve uzaklığından bağımsız olarak federalist bir çerçeveden bakan ve buna göre pozisyon alan bir yaklaşım gün geçtikçe azalmaktadır.
Kuşkusuz bu federal çözüm anlayışının kendi içindeki en büyük sorunudur.