ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kaynak: DİMİTRİS HRİSTOFYAS’I HATIRLIYOR MUSUNUZ? “MUTSUZ AYRILACAĞIM” DERDİ…
Görsel ve Çeviri: Penna
Andros Kiprianu’nun, Andreas Kimitris ile Kathimerini için yaptığı röportajında, 2004’de Annan Planı’nın reddedilmesi konusunda söylediklerini okuduktan sonra bazı insanların yaşadığı şaşkınlığı anlamakta zorlanıyorum.
AKEL’in 2003 yılında Tasos Papadopulos’u seçip cumhurbaşkanlığına gelmesini desteklerken, bunu Kıbrıs sorununu düşünerek yaptığına inanmak çok romantik veya saf olmayı gerektirir. Hele de bu işbirliği aracılığıyla bir çözüm arayışında olduğunu düşünmek. Saçma sapan şeyler. Hayır, çok gerilere, Tasos Papadopulos’un AKEL’in “alçak liderlerini” İstihbarat Servisinin ajanları olarak gördüğü, onları “hain nefesleriyle bu kutsal yeri kirletenler” diye nitelediği ve halkı adayı onların “hain varlıklarından arındırmaya” çağırdığı karanlık çağlara dönmenizi önermiyoruz. Farklı zamanlar, farklı düşünceler, diyebiliriz. Tabi söz konusu ana kahramanların daha sonraki tutumları ve görüşleri de iyi biliniyordu. Örneğin, 1989 yılında, AKEL’in yeni seçilen cumhurbaşkanı Yorgo Vasiliu’nun yeni bir çaba kapsamında Rauf Denktaş ile görüşmek üzere New York’a gitmekte olduğu sırada, DİKO’ya [Demokrat Parti] yeni üye olan Tasos Papadopulos, (birkaç yıl önce yabancıların dinleyip güldüğü, yarı deli bir adam olarak tasvir ettiği) Spiros Kiprianu’nun cumhurbaşkanına görüşmelerde eşlik etmesinin nedenlerini açıklıyordu: “Sayın Kiprianu, Türkiye’nin iradesine boyun eğmeyen, vatansever politikanın bir temsilcisi olarak New York’a gidiyor. Oraya, Cumhurbaşkanı Vasiliu’nun savunduğu ulusal ihanet politikasıyla hemfikir olduğu için gitmiyor. Aksine, milli onur ve direnişin bir temsilcisi olarak gidiyor.”
Bu nedenle, en hafif deyimiyle söylemek gerekirse, 1988’de Vasiliu’yu “Türklere tapınan” biri ve “milli hain” olarak gösteren AKEL’in (Tasos’un Kirikas’ına göre “itaatkar politikasıyla“), on beş yıl sonra Tasos’u ve onun “vatansever ve taviz vermeyen politikasını” Kıbrıs sorununu düşünerek destekleyeceğine inanmak oldukça komik olurdu. [Çevirmen notu: Kirikas, 1981 ile 1991 yılları arasında Lefkoşa’da yayınlanan ve Tasos Papadopulos’un kurduğu bir parti olan Enosis Kentrou’yu destekleyen haftalık bir gazete yayınıydı] Bu desteğin, AKEL’in 2003’te keşfettiği ve Nicos Katsouridis’in 9 Ocak’ta Haravgi gazetesinde anlattığı sığ ve bencil başka nedenleri de vardı: “Artık tüm Kıbrıs halkı için cumhuriyetin yönetiminde gerçekten ihtiyaç duyulan şeyin, eli güçlü olan, deneyimli, yetenekli, kendine güvenen ve en önemlisi tutarlı bir adam olduğu açıktır. Bu aday da Tasos Papadopoulos’tur. Tüm yaşamı ve devlet adamlığı bu özellikleri sergilemektedir…” Tabii ki, AKEL’in “Hayır” demesinin ardında, Planla, Kıbrıs sorunuyla ve çözümüyle ilgisi olmayan – yine sığ ve bencil – başka nedenler de vardı (Tasos çok öncesinden bundan emindi, Serdar Denktaş Hristofyas’ın “evet” diyeceğine dair inancını ifade ettiğinde ona “gizli toplantıları” sırasında “göreceksin” demişti – onu boşverin, Tasos’un çevresi ve Kıbrıs Türk tarafı onun toplantılardan birinde yer aldığını iddia etse de, o bunu reddetti). [AKEL’in] sessiz kalmasının ve onunla beş yıllık görev süresinin sonuna kadar devam etmesinin ve ardından onu “devirmeye” karar vermesinin başka nedenleri de vardı. Alan sınırlı, genişleme lüksümüz yok, bu yüzden sadece düşünün: Fraksiyonlar, parti içi anlaşmazlıklar, oluşan yeni parti düzeni, ‘uydular’, liderlik denemeleri, zemin kazanma ve benzeri konular. Tabi ya! Artık güçlü olduğunu hissettiği – ve bazıları onu “Allah’ın bir lütfu” olarak nitelendirdiği için – Tasos’un tutmaya niyetli görünmediği bir söz, taahhüt. Dönüşümlü başkanlığın öngörüldüğü bir anlaşma. Ben seni seçerim, sen beni seçersin. Seni cumhurbaşkanlığına seçerim, sen beni meclis başkanlığına getirirsin ve önümüzdeki beş yıl boyunca partim cumhurbaşkanlığını, seninki meclis başkanlığını üstlenir. Yiannis Kareklas’ın 12 Temmuz 2007’de RİK’de yayınlanan programını hatırlayın, Dimitris Hristofyas dolaylı ama açık bir şekilde, isteksizce verdiği cevapla – “Şu anda açıklayamam. Gerekirse konuşabilirim” – anlaşmayı doğrulamıştı.
Öyleyse? Havada asılı kalan soru (?) şu: AKEL, Kıbrıs sorunundaki politikasıyla ilgili olarak, niyetlerinde, oluşturduğu imajda ve benimsediği söyleminde tutarlı ve samimi oldu mu? Zamanın büyük mitinglerinde Kıbrıslı Türklerin pankartlarında şu yazıyordu: “Quo vadis AKEL? 1950’de oylar Enosis için. 2004’te oylar Taksim için.” AKEL Annan konusunda ne zaman doğruyu söyledi? Şunları söylediğinde mi(14.4.2004): “Plan önerisinde öne sürülen çözümle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iddia edildiği gibi tasfiye edildiği ve planın bölünmeyi meşrulaştırdığı ve derinleştirdiği düşünceleri doğru değil ve bu düşüncelerle aynı fikirde değiliz” ve “Annan Planı Kıbrıs’ı birleştiriyor / işgali 39,000’den fazla askerin aşamalı çekilmesi ile sona erdiriyor / 85,000 ila 90,000 göçmenin aşamalı olarak dönmesini sağlıyor / insan haklarını ve temel özgürlükleri aşamalı olarak eski durumuna geri getiriyor“? Ya da şunları söylediğinde mi (1.10.2004): “…Cumhurbaşkanı ile temelde anlaşmazlığımız yok… Ben onun yerinde olsaydım aynısını yapardım… Anlaşmazlığımız, Cumhurbaşkanının Kıbrıs halkına OXI [hayır] yanlısı konuşmasını yapma şekliyle ilgiliydi…“. Planın uygulanması için “benzer birkaç şey ile birlikte” garantiler istediğinde mi (Nisan 2004)? “Çok sayıda temel değişiklik” (Kasım 2005) hakkında konuştuğunda mı veya “eğer BM Genel Sekreteri’nden gelmemiş olsaydı, bunu müzakere temeli olarak kabul etmezdik” (2011) dediğinde mi? Yoksa (27.5.2007) “benim aday olmam halinde ve bu adaylığım ikinci tura ulaşamazsa, o zaman Tasos Papadopulos desteklenecek” açıklamasını yaptığında, daha sonra onu (10.2007 / 01.2008) “müzakereden kaçınmakla” ve ” politikasını bölünmeye yol açan ret politikasına dayandırmakla” suçladığında mı? Aslında anlaşmazlık içinde miydiler?
Ama Dimitris Hristofyas’ı hatırlıyorum: Temmuz 2012’nin sonunda, Girne bölgesi Belediye Başkanları ve Mülteci Dernekleri Başkanlarından oluşan bir heyete “Mutlusuz ayrılacağım” dedi. “Gerçekten mutsuz ayrılacağım çünkü söz verdiğim şey, Kıbrıs sorununu çözmek, Türk uzlaşmazlığı nedeniyle gerçekleştirilemiyor ve ben de sıradan bir vatandaş ve mücadele arkadaşı olarak sizinle birlikte acı çekeceğim…“