Bu makale ilk kez 6 Mayıs tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Geçenlerde İngiltereyi ziyaret eden bir yakınım Londradaki büyük mağazalarda ve alış veriş merkezlerinde neredeyse hiç çalışana rastlamanın mümkün olmadığını anlatıyordu. ‘Gir,topla, öde,götür!’ Kasalarda insan yok. Alacağını alıyorsun, kasalarda otomatik ödeme cıhazlarına odeme yapıyor ve gidiyorsun. Ödemelerde kredi kartı kullanımı da azaldı. Herşey cep telefonları ile yapılabiliyor.
Cep telefonu denen cıhaz aslında bir telefondan cok ote bir cihaz. Adına telefon demek doğru değil aslında. Telefon bu cihazin fonksiyonlarından sadece bir tanesi! Cep bilgisayarı demek daha doğru olurdu gibime geliyor. Çok değil bundan 25 yıl önceö araba kullanırken, ya da yolda yürürken telefonda konuşabileceüimizi düşünemezdik bile. Şimdilerde ise cebimizdekibu küçük cihazla telefonda konuşuyoruz, mesaj veya mektup gönderebiliyoruz, hesap yapabiliyoruz, fotoğraf çekebiliyoruz, kredi kartı olarak kullanıp ödeme yapabiliyoruz. Her türlü bilgiye ve veriye ulaşabiliyoruz, ve daha aklıma gelmeyen ya da henüz haberdar olmadığım kimbilir ne işler yapabiliyoruz.
Bu yıl ınternetin kamunun kullanımına sunulmasının 30. yılıymış. Bu harşka sistemin insan toplumlarının yaşamını böylesine devrimci bir dönüşüme uğratacağını emin olun ki onu yaratanlar bile beklemiyordu. Günümüzde 2 yaşındaki bebekler bile bu cep bilgisayarları ile avutulmakta, onlarla oynamaktai ve onlar sayesinde çok şeyler öğrenmektedirler.
Uzmanlar bilgisayarları doğru kullanmamanın ve ekran önünde uzun süre kalmanın zararlarından bahsetseler de ben, doğru kullanıldığı takdirde bilgisayarların çok yararlı olduğuna inananlardanım. Tüm öğrenme süreçleri, bilgiye ulaşma süreçleri bilgisayarlar sayesinde olağan üstü hızlanmıştır. Sadece onlar mı? Üretim süreçleri de hızlanmış ve üretim maliyetleri de azalmıştır. Minimum maliyet ve maksimum miktarda ürün sözkonusudur. Üretimde bolluğa ulaşmamızın önü açılmıştır.
Ama tüm bunlar olurken yaşanan çok önemli bir olguyu da gözden kaçırmamalıyız. İş gücüne olançyani insan emeğine duyulan ihtiyaç da günden güne azalmaktadır. İşçiler, çalışanlar kitleler halinde işsiz kalmaktadır. Sonuç: Ürün bol ama ihtiyaç duyduğu halde bu ürünleri satın alacak Insan yok. Çünkü kitleler işsiz! Geliri olmayan işsizler ordusu büyüyor!
Gelişmiş batı ülkelerinden özellikle de İngiltereden gelen yakınlarınızdan eminim sizler de benim gibi işitmektesiniz, ‘İngiltere eski İngiltere değil, Londra eski Londra değil.’ İşsizlik çok sokaklarda evsiz, dilenci çok.
Güpegündüz sokak ortasında saldırılar, ev açmalar arttı ve daha neler neler… Tüm bunlara rağmen herşey de aşırı pahalı. Kitleler yoksullaşırken bir avuç sermaye sahibi tarihte hiç görülmedik servetler biriktirebiliyorlar.
Peki ama kitleler işsizken ,açken bu düzeni sürdürebilmek nasıl mümkün olacak? Şimdilik topla Tüfekle. İnsanları savaştırarak! Birbirine kırdırarak. Peki ama nereye kadar bu böyle sürebilir ki? Bana göre artık çanlar çalmaya başladı. Çanlar kimin için çalıyor dersiniz?