İran’ın başkenti Tahran yakınlarındaki Kerec’de bulunan Recai Şehr hapishanesi önünde onlarca kişi, aylardır devam eden hükümet karşıtı protestolar sırasında güvenlik güçlerine saldırdıkları iddiasıyla düzmece davalarda mahkûm edilen iki gencin infazını durdurmak amacıyla geçtiğimiz Pazartesi günü gösteri düzenledi.
Önceki Cumartesi akşamı iki protestocunun daha idam edilmesinin ardından Tahran’ın çeşitli mahallelerinde gösteriler düzenlendiği bildirildi. Toplananlar “Öldürülen her kişinin yerine bin kişi daha var” diye slogan attılar.
İdamlara tepki olarak geçtiğimiz hafta sonu İran’ın diğer şehirlerinde de protestolar düzenlendi. Basında yer alan haberlere göre protestocular (1989’dan beri ülkenin Dini Lideri olarak görev yapan Ayetullah) “Hamaney’e ölüm”, “Çocukları öldüren hükümet istemiyoruz” ve hükümet karşıtı protestoların bastırılmasında ön saflarda yer alan İslami Devrim Muhafızları gönüllü gücü “Besic’e ölüm” sloganları attı.
Pazartesi günü hükümeti idamları durdurmaya çağıran öfkeli protestolar, İran Yüksek Mahkemesi’nin iki idam cezasını onaylayan kararlarının ardından geldi. Arabasıyla birkaç güvenlik gücü mensubunun üzerinden geçerek birini öldürdüğü iddia edilen 22 yaşındaki Muhammed Ghobadlou ve bir güvenlik görevlisini bıçakla öldürdüğü iddiasıyla “muharebe” ya da “Allah’a savaş açmak” suçundan mahkûm edilen 19 yaşındaki Muhammed Boroughani idama mahkûm edildiler.
İran’ın kriz içindeki burjuva dini rejimi protestoları “isyan” olarak nitelendiriyor ve protestocuları başta ABD, Britanya ve İsrail olmak üzere yabancı hükümetlerin kışkırtmasıyla hareket etmekle suçluyor.
İran rejimi, halkı terörize etmek ve Mahsa Amini adlı genç Kürt kadınının Eylül ayı ortasında polis tarafından gözaltına alındıktan sonra ölmesinin ardından patlak veren kitlesel gösterileri bastırmak için idam cezaları, halka açık infaz, düzmece yargılamalar ve işkence gibi barbarca yöntemlere giderek daha fazla başvuruyor. Egemenlerin en büyük korkusu, giderek derinleşen yoksulluk ve genişleyen toplumsal eşitsizlik koşullarında işçi sınıfının sahneye çıkmasıdır
Son protestolar, Muhammed Mehdi Karami ve Seyid Muhammed Hüseyin adlı iki gencin geçtiğimiz Kasım ayında ülke çapındaki protestolar sırasında Kerec’de bir Besic gücü mensubunu öldürdükleri iddiasıyla hafta sonu idam edilmelerinin ardından geldi. Her iki kişi de suçlamaları reddetmiş ve işkence gördüklerini ve avukatlarına erişimlerinin engellendiğini söylemişti. BM İnsan Hakları Ofisi bu kişilerin “zorla itiraflara dayanan adil olmayan yargılamaların” kurbanı olduklarını belirtti.
Acımasız müttefikleri Suudi Arabistan’ın toplu infazları karşısında sessiz kalan ABD ve müttefikleri, İslam Cumhuriyeti’ni kınamakta hiç vakit kaybetmedi.
Son idamların ardından idam edilen hükümet karşıtı protestocuların sayısı dörde yükseldi. Geçen ay 23 yaşındaki Muhsin Şekari ve Mecid Rıza Rahnavard benzer düzmece davalar sonucunda idam edilmişti. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi’ne göre aralarında bir doktor, bir vücut geliştirme şampiyonu, bir rapçi ve bir berberin de bulunduğu en az 17 kişi, çöp tenekesi yakmaktan güvenlik güçlerini öldürmeye kadar çeşitli “suçlardan” idama mahkûm edildi.
İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı’na (HRANA) göre şu ana kadar en az 519 protestocu ve 68 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Hükümet bu sayının 300’ün biraz üzerinde olduğunu belirtiyor. HRANA, 19.290 protestocunun gözaltına alındığını ve bunlardan 111’inin ağır suçlarla itham edildiğini söylüyor.
İranlı yetkililer ayrıca aralarında film yapımcıları, avukatlar, aktörler, sporcular ve aktivistlerin yanı sıra 84 gazetecinin de bulunduğu tanınmış şahsiyetleri protestoculara destek verdikleri için hedef alarak bazılarını hapse attı, bazılarına ise ciddi kısıtlamalar ve seyahat yasakları getirdi.
Hapsedilenler arasında Faize Haşimi de bulunuyor. Eski bir milletvekili olan 60 yaşındaki Haşimi, aynı zamanda, İslam Cumhuriyeti’nin Şii siyaset kurumunun Washington ve Avrupalı emperyalist güçlerle yakınlaşma yanlısı bir hizbine uzun süre önderlik eden eski cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani’nin kızı.
Avukatı Neda Şems, Haşimi’nin “propaganda”, “protestoları kışkırtmak” ve kamu düzeni ve ulusal güvenliğe karşı eylemlerde bulunmakla suçlandığını ve beş yıl hapse mahkûm edildiğini söyledi. Haşimi uzun zamandır Dini Lider Ali Hamaney ve Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) eleştiriyordu. Geçtiğimiz Mayıs ayında ABD’ye Devrim Muhafızları’nı yabancı terör örgütleri listesinde tutması çağrısında bulunması, derhal yargılanması yönünde taleplere yol açmıştı.
Hükümet karşıtı protestolar, Amini’nin çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı kuzeybatıdaki memleketinde, Kürt milliyetçileri tarafından popüler hale getirilen “Kadın, Yaşam ve Özgürlük” (“Jin, Jiyan, Azadi”) sloganı altında başlamıştı. Ancak protestolar ülke genelinde, özellikle de gençler ve öğrenciler arasında hızla yayıldı ve din adamlarının siyasi ayrıcalıklarına, sosyal denetimlerine ve yaygın yolsuzluklarına, pandeminin kötü yönetilmesine, artan hayat pahalılığına (enflasyon yılda yüzde 50’ye ulaşıyor) ve özellikle gençler arasında yaygın olan işsizliğe duyulan öfkeyle beslendi. Hükümetin kendi istatistiklerine göre İran’ın 86 milyonluk nüfusunun yaklaşık yüzde 50’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu durum bir yandan Washington’ın ekonomiyi çökertmek amacıyla İran’a karşı uyguladığı cezalandırıcı ekonomik yaptırımların, diğer yandan da rejimin ABD destekli Şah’ın kanlı diktatörlüğünü deviren 1979 devriminin ardından uygulamaya koyduğu fiyat sübvansiyonlarını ve diğer sosyal refah önlemlerini geri çekmesinin sonucudur.
İsfahan’daki çelik fabrikaları ile Basra Körfezi’ndeki petrol rafinerileri gibi büyük sanayi tesislerinde çalışan bazı işçiler ve öğretmenler hükümet karşıtı protestolarla birlikte greve giderken, kimi yerlerde küçük esnaf da hükümet karşıtı “grev” çağrılarına yanıt olarak çarşılardaki dükkân ve işyerlerini kapattı.
Protestolar, İslam Cumhuriyeti’nin gördüğü en büyük protestolar olmamakla birlikte, 2018 yılbaşından hemen önceki ve sonraki günlerde ve yine Kasım 2019’da İran’ı sarsan kitlesel protesto dalgasından daha uzun sürmüş durumda.
Son yıllarda işçiler ve kır yoksulları tarafından özelleştirmeye, güvencesiz taşeron işçiliğinin yaygınlaşmasına, ücretlerin ödenmemesine ve birçok kırsal alanda giderek büyüyen su krizi karşısında hükümetin harekete geçmemesine karşı sayısız mücadele verildi.
Ancak protestolar –daha önce İslam Cumhuriyeti’nin dini seçkinlerinin “reform” kanadına ve/veya Batılı emperyalist güçlere yakın duran daha ayrıcalıklı katmanların muhalefet hareketi içindeki siyasi hâkimiyeti nedeniyle– işçi sınıfına hitap edecek hiçbir sosyal talep veya programı dile getirmedi. Sonuç olarak hareket büyük ölçüde öğrenciler ve diğer gençlerle sınırlı kaldı.
Son haftalarda hem devlet baskısı hem de emperyalizme ve burjuva milliyetçi rejime karşı tutarlı bir stratejinin var olmaması nedeniyle protestolara kitlesel katılım azalırken, gençlerin kendilerini özveride bulunmaya hazır olmaları sık sık küçük protestocu gruplarla güvenlik güçleri arasındaki çatışmalarda heba edildi.
İran’ın para birimi riyal, protestoların patlak verdiği Eylül ayından bu yana serbest düşüşte ve Aralık ayı sonunda ABD doları karşısında 316.700’den tüm zamanların en düşük seviyesi olan 440.000’e geriledi. Bu durum Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ekonomi politikalarının siyasi seçkinler içindeki muhalifleri tarafından sert bir şekilde eleştirilmesine yol açarken, Faraz haber sitesi İran’da aylık asgari ücretin, 2015 İran nükleer anlaşması kapsamında yaptırımların çoğunun kaldırıldığı Mayıs 2017’de 251 ABD dolarına eşdeğer iken bu ay 90 doların biraz üzerinde olduğuna dikkat çekerek, bunun İranlı işçiler için gerçek bir felaket anlamına geldiğini belirtti.
Rejimin, İran halkı ile İslam Cumhuriyeti’nin Yüce Rehberi Ayetullah Hamaney arasındaki “antlaşma”yı her yıl kutlayarak destek toplama çabaları, halk desteğindeki aşınmanın daha da açığa çıkmasına hizmet etti. 30 Aralık 2009’da hükümet, ABD destekli burjuva muhalif Yeşil Hareket’e karşı “bir milyonluk yürüyüş” de dahil olmak üzere büyük bir seferberlik düzenlemişti. Sonraki yıllarda da toplantılar ve mitinglerle bu olay kutlandı. Bu yıl, devlet medyası 30 Aralık’ta ülke çapında hükümet yanlısı büyük mitingler düzenleneceği sözünü verdi ancak bunun hiçbir etkisi olmadı. En fazla, medyanın görmezden gelmeyi akıllıca bulduğu küçük toplantılar düzenlendi. Bu durum, 1979’da Tahran’daki ABD elçiliğinin işgalinin başlamasının yıldönümü olan 4 Kasım’da düzenlenen büyük miting ve yürüyüşlerle belirgin bir tezat oluşturuyordu.
Dini Lider Hamaney, Pazartesi günü televizyonda yaptığı konuşmada, ciddi bir ekonomik ve siyasi krizin yaşandığı bir dönemde protesto hareketine herhangi bir taviz vermek şöyle dursun, İslam Cumhuriyeti’nin şiddetli bir baskı uygulamaya devam edeceğini belirtti. Hamaney, “Kamuya açık yerleri ateşe verenler, hiç şüphesiz vatana ihanet etmişlerdir,” dedi. Bu, İran’da ölüm cezasına yol açan bir suç.
Kanlı niyetlerinin bir başka işareti olarak, hükümet geçen hafta Ahmed Rıza Radan’ı ülkenin polis gücünün başına atadı. Eski bir Devrim Muhafızları subayı olan Radan, 2009’daki Yeşil Hareket protestolarının bastırılmasında önemli bir rol oynamış ve 2014 yılında vahşi yöntemlerine yönelik tepkiler nedeniyle üst düzey bir polislik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Radan, kadınlara yönelik İslami kıyafet kurallarını katı bir şekilde uygulamasıyla tanınıyor.
Bu hafta yargı, polise “her türlü başörtüsü ihlalini sert bir şekilde cezalandırma” talimatı vererek “Mahkemelerin ihlalcileri para cezasının yanı sıra sürgün, belirli meslekleri icra etme yasağı ve işyerlerini kapatma gibi ek cezalara çarptırmasını” talep etti. Bu karar, Hamaney’in “gevşek” tesettürlü kadınların da “kendi çocuklarımız” olduğunu ve İslam Cumhuriyeti karşıtı olarak görülmemeleri gerektiğini söyleyerek kuralları gevşetmeye istekli görünmesinden sadece bir hafta sonra geldi.
İran’ın din adamlarının egemenliğindeki hükümeti, ABD/NATO’nun kışkırttığı Ukrayna savaşı bağlamında Tahran ile Moskova arasında artan ekonomik ve askeri bağları İran’ı daha da yalnızlaştırmak için kullanan ABD emperyalizminin süregelen saldırganlığı ve entrikalarıyla da karşı karşıya bulunuyor. Hem ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan hem de ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken bu ay içinde İran konusunu görüşmek üzere İsrail’i ziyaret edecekler. Haberlere göre Blinken, İran halkını yoksullaştıran ve kritik tıbbi malzemelere erişimini engelleyen cezalandırıcı ekonomik yaptırımları daha da sıkılaştırma planlarına Avrupalı müttefiklerini de ortak etmeyi amaçlıyor.