ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kaynak: ŞU ÖTEKİLER
Yazar: Giorgos Kaskanis
Çeviri ve Görsel: Penna
Kıbrıs konusunda yeterince ilgi göstermediğimiz bir şey varsa, o da fırsatlar yaratacak etkenler bulmaya çalışmaktır. Kıbrıslı Rum liderliğinin uzun süreli resmi politikasında her türlü formüle başvurulmuştur: Özet olarak:
– BM kararları ve uluslararası örgütün Genel Kuruluna yapılan çağrılar
– Kıbrıs sorununun hakim olan ana unsurlarını sırasıyla ortaya koymak ve [Çevirmenin notu: ön koşullar koyma şeklinde] diyalog kurmayı reddetmek
– Uluslararası mahkemelere başvurular
– Görüşmeler, zirve anlaşmaları
– Aktif yanardağ, S-300’ler, birleşik savunma doktrini
– AB’de küçük ve büyük vetolar
– Türkiye’ye karşı yaptırım politikası
Liste uzayıp gider. Bu politikaların bazıları daha sonuç verici görüşmelere vesile olmuştur. Esas mevzu şu ki, o kritik an geldiğinde bir karar vermemiz gerekeceğini hiçbir zaman kavrayamadık: Ya bir adım atacaktık ya da süreci donduracaktık. Denktaş ön planda olduğu sürece, hiçbir endişemiz yoktu. İnisiyatifi ele alıp süreci çıkmaza sokacağını biliyorduk. Sonrasında işler biraz karıştı ve birkaç kez savunmasız kaldık. Erdoğan’ın Denktaş felsefesine geri dönmesiyle, siyasilerimiz artık kendilerini karşılarında ayrılıkçı Denktaş’ın olduğu zamanda hissettikleri kadar güvende hissediyorlar.
Kıbrıs sorununun çözüm yöntemleri konusundaki uzun arayış boyunca, milli davamızın doğasını değiştirebilecek belki de en önemli faktörü tamamen görmezden geldik. Kıbrıslı Türkleri! 2002-2003 döneminde işgal altındaki Lefkoşa’nın meydanlarını doldurarak çözüm ve AB üyeliği talep ederlerken onları görmezden geldik. Denktaş’ın iktidardan gitmesi ve kapıların açılmasını talep ederlerken onları görmezden geldik. Talat’ı seçtiklerinde ve daha sonra, her şeye rağmen, Akıncı’yı seçtiklerinde onları görmezden geldik. Onları tam anlamıyla görmezden geldik. Türkiye’nin ihlalleri ve işgal için ortaya attığı tüm gerekçelere meydan okuyabileceklerini hiçbir zaman gerçekten anlayamadık. Bizler için, onlar her zaman…ötekilerdi. Üstelik Kıbrıs sorununun en iyi çözümü bizlere sunulsa bile, ‘bu ötekilerin’ o çözümün bir parçası olacaklarını hiçbir zaman fark etmedik. Ortak vatanın bir parçası olduklarını. Hatta eşit bir parçası olduklarını.
Pazar günü, [Çevirmenin notu: Kıbrıslı Türkler yerel seçim için sandık başına gittiğinde] her gün öldürülen ancak içinde hala bir yaşam belirtisi olan bir toplumun son çırpınışına tanıklık ettik. Bu toplum yeniden canlandırılabilir. Ama sonsuza dek yok edilebilir de. Siyasilerimizin bu ikisinden hangisini arzu ettiklerinden emin değilim. Bildiğim tek bir şey var, o da buraları gerçekten önemseyen herkesin ‘şu ötekilerle’ dürüst bir şekilde çalışmak için her türlü yola başvurması gerektiğidir. Ki bu da ‘bizden’ başkası değildir.