Haddim olmadığını bilerek ve psikoloji üzerine çok ahkam kesmek istemeden buraya ufak bir not bırakayım. Kendi kanaatim ülke yarısında gündeme gelen bir çok sorunun kaynağında siyasi, sınıfsal ekonomik unsurlar kadar psikolojik unsurların da yer aldığıdır.
Örneğin asgari ücret artışının daha fazla enflasyona sebep olacak olması inanışı. Asgari ücret arttığında maliyetlerde elbette bir artış olacaktır ancak işveren için işçi ücretlerindeki artış, temmuz 2022’de yansıtılan asgari ücret zammından bugüne kadar geçen sürede işletmelerin hak ettiğinden ucuza iş gücü çalıştırması ile dengelenmektedir. Yani işveren emekten önce kazancını yapmış, sonra geriye dönük olarak çalışanının hayat pahalılığından doğan kaybını ücretine yansıtmaktadır. İşletmelerin maliyetlerin artış kaygısının kaynağı sadece asgari ücret zammı olmamalıdır. Bunun tek başına enflasyonu tetikleyeceği iddiası tamamen doğru bir iddia değildir. Enerji fiyatları, kur gibi faktörleri değerlendirildiğinde fiyat artışında emek maliyetinin artışı görece daha az yer tuttuğu hesaplanmış, enflasyonun ardındaki temel güdülerden birinin de psikolojik beklentiler olduğu ekonomi literatüründe de kabul edilmiştir.
Bir başka örnek ise Kıbrıs sorununda görülür. Psikolojik bariyer diye genelleştirilen birçok konunun konuşulamaz olması da psikolojiktir. Yaşanmış bir deneyimin ardından koşullar değişmesine rağmen korkunun söylemi, hayat pratiğinin önüne geçebilmektedir. Mesela garantiler kırmızı çizgi haline gelmekte, bireysel güvenlik meselesi olarak anlaşılmaktadır. Oysa ki kolluk kuvvetleri ile garantilerin alakası yoktur. 20 senedir kontrol noktalarından geçerek öteki toplumun yoğun yaşadığı bölgelerde bulunan insanların arasında birbirini kanlı imgelerle ilişkilendirmesine rağmen insanların arasında şiddet vakalarının bir elin parmaklarını geçmiyor olması varsayımların yada psikolojik unsurların gerçeklerle uyumlaşmadığını göstermektedir.
Bir de bugünün gündemi olan Kıbrıs solunun öncü yapılarının güç birliği yapması gerektiği beklentisi vardır.
Birbirleri ile uyuşmayan anlayışlara sahip iki farklı grubun, artık hangi değerler üzerinden birbirlerine mecbur olduklarını kimsenin bilmiyor olmasına rağmen, seçim vakti geldi mi birbirlerine oy vermesi gerektiğine dair beklenti gerçeklerden uzak bir beklentidir. Psikolojik bir saplantı gibi bir şeydir. Slogana hapsolmuş aklın, gerçeklerle yaşadığı en geniş mesafelerden biridir. Sloganların mücadelelerin bir ürünü olduğunu unutup, sloganlardan mücadele yaratma kısayolculuğudur.
Sorun olarak adlandırdığımız çoğu şeyin çözümü seçim, sandık değil terapidir…
Dipnot: Yazının sonuna geldiğimde bu kadar ıvır zıvırı yazmak yerine Nurtane Karagil’in görselini paylaşmak yeterli olurdu sanırım.