Restorasyon genellikle mimari literatürde kullanılan bir kavramdır. Kısaca yıkılmaya yüz tutmuş bir yapıyı onarmak anlamına gelmektedir. Kelime Latince restaurāre “(yıkılmış bir şeyi) yeniden ayağa kaldırmak” kökünden gelir. Fiil olarak evrimi ise Fransızca restaurer “onarmak, yenilemek” kavramıdır. Fakat restorasyonun olmazsa olmazları arasında sadece yeniden ayağa kaldırmak veya onarmak-yenilmek yoktur. Restorasyon aynı zamanda bir yapının aslına ve eski şekline zarar vermeksizin girişilen bir yeniden inşa ve yeniden ayağa kaldırma girişimidir. Dolayısıyla restorasyon yıkılmaya yüz tutmuş bir yapıyı aslına sadık kalınarak tekrardan ayağa kaldırmak, onarmak veya ıslah etmek olarak okumalıyız.
Önümüzdeki seçimlerin diğer seçimlerden ayırt edici noktalarından birinin de bu seçimin artık yıkılmaya yüz tutmuş, yozlaşmış ve çürümüş bir yapı olarak kktcnin tekrardan ayağa kaldırılması, onarılması ve ıslah edilmesine yönelik bir seçim olmasıdır. Özellikle Crans Montana çöküşünden sonra tüm merkez siyasetin üzerinde uzlaştığı nokta kktc olarak yolumuza devam edeceğiz noktasıdır. Fakat yine UBP-DP gibi partilerin dışında merkezdeki diğer partilerin de (CTP-TDP-HP) üzerinde uzlaştığı bir nokta daha var. O da kktcnin bu haliyle devam edemeyeceği. Bence seçimlerin esas ekseni de burada şekillenmekte. Tüm kesimlerde kktc üzerinde bir uzlaşı. Ayrım sadece eski usullerle mi gidileceği yoksa yıkılmış bir şeyi yeniden ayağa kaldırarak, onu yenileyerek mi? Bundan bir yıl önce söylemsel olarak HP’de cisimleşen restorasyon eğilimi bugün içerisine TDP-CTP gibi geleneksel merkez liberal-demokrat partileri de almış bulunmaktadır. Seçim gündeminin patlak vermesiyle birlikte restorasyon hareketi bağlamında saflaşmalar, eğilimler ve konum almalar daha netleşmekte ve bu hareket ivme kazanmaktadır. Üzerinde adı konulmamış bir uzlaşı ve görünmez bir ittifak var: kktcyi yeniden ayağa kaldıracağız, ‘birlikte çalışarak’, ‘hep birlikte’, ‘değiştirerek’!
Fakat yukarıda ne demiştik. Restorasyon sadece ayağa kaldırmak, yenilemek veya onarmak değil, aynı zamanda aslına-özüne veya bir yapıyı yapı haline getiren tarihsel değerlere sadık kalınarak yapılan bir ayağa kaldırma, ıslah etme girişimidir. İşte tam da bu noktada gelişmeleri değişim-dönüşüm potansiyeli olarak değil restorasyon hareketi olarak tanımlamak en anlamlısıdır. Çünkü ne HP, ne TDP ne de CTP –söylemlerinin apolitik olması bir yana- hiçbir suretle bu yapının özüne ve tarihsel hakikatlerine dair eleştirel bir tavır takınmamakta hatta onlara sadık kalacağı doğrultusunda adımlar da atmaktadır. Bu hakikatler nedir? Türkiye’nin askeri-sivil ve artık dini bürokrasisinin ada üzerindeki tahakküm düzeni ve çıkar ilişkileri.* Tam da bu noktada bu adı geçen partiler özenli bir sanatçı edasıyla yıkılmaya yüz tutmuş bu yapıyı, özüne sadık kalarak ince dokunuşlarla ıslah etmeye ve yeniden ayağa kaldırmaya söz vermektedir. Fakat gözden kaçan bir şey var. Sorun yapının yüzeyinde değil, tam da yapıyı içten içe çürüten tarihsel gerçeklerinde. Her ne kadar birbirlerinden farklılaşmaya çalışsalar da HP-TDP-CTP merkezde buluşan, restorasyon hareketinin üç farklı ayağını sembolize etmektedirler.
Önümüzdeki seçimler yeni kktc’nin ayni II. Cumhuriyetin fiili olarak şekillenmeye başlayacağı bir eşik olabilir. Her halükarda müesses nizamın kazanacağı ve dengeleri yerinden etmeden fakat yeniden şekillendirerek gelişecek süreçler bizi beklemektedir. Bu dengelere müdahale edebilecek, yerinden edecek veya dönüştürecek potansiyeller ne yazık ki etkin bir siyasal güç olarak kendilerini var edebilmiş değiller. Seçimlerde ise temsilleri yok ne yazık ki yok! Solun, emek güçlerinin ve bahsi geçen dengelere müdahaleyi hedeflemiş güçlerin olmadığı bir seçime gidiliyor. Sol anlamda seçimlerden bir şey beklememeli. Merkez partilerin restorasyon hareketi ile atak yaptığı, toplumsal muhalefet potansiyelinin geri çekilme eğilimi gösterdiği böylesi bir dönemde ne yapılabilir? Şimdilik sadece bu soruyu burada bırakalım. Belki de kendimize yönelik bu soruları çoğaltarak işe başlayabiliriz.