Türkiye Cumhuriyeti ile kuzey Kıbrıs arasındaki ticaretin TL ile yapılması kararı önemlidir. Ancak önemli olması hane halklarına ilk aşamada olumlu etki yaratacağı anlamına gelmemektedir. Sonuçlarının etkilerini de belirli bir zaman geçtikten sonra daha iyi anlayacağız. O açıdan şu an kim ne derse desin varsayımlara dayanmaktadır.
Kişisel düşüncem ise bu kararın beklenenin aksine enflasyonu artıracak nitelikte bir etkiye sahip olacağıdır. Çünkü, döviz ile yapılan ticaretin temel sebeplerinden biri de Türkiye’deki ihracatçının Türk lirasının mevcut durumundaki riski döviz/dolar üzerinden tedbir alınmasını sağlamaktadır.
Eğer ihracatçı TL ile satış sözleşmesi yapacaksa, yeni fiyat muhtemelen ürün ödemesinin yapılacağı vaade sonunda beklenen miktara göre fiyatlanacaktır. Yani 1 dolar eden ürün bugün 18.3 lira ise, ürünün 45 gün vadede ödeneceğini varsaydığımızda, ürünü satan kişinin fiyatlamayı ödemenin tamamını alıp satışın gerçekleştiği zaman beklediği fiyata göre satması doğaldır. Bu da doğal olarak 18.3 olan ürünün 45 gün sonra beklenen kur seviyesi olan ve 18.3 liradan daha pahalı bir ücrete fiyatlandırması anlamına gelecek. Daha pahalıya alınan ürünü, Kıbrısta ithal eden firma da doğal olarak vade sonunda ödemeyi beklediği fiyata göre fiyatlandırması ve piyasaya ona göre sunması doğal bir sonuç olacak.
Bunun anlamı şu olacak, ürün fiyatı piyasadaki anlık değere göre değil, 45 gün sonraki TL değerine göre satılacak. Bu da beklentilerin TL’nin değer kaybedeceği yönünde olmasından ötürü 45 gün sonraki enflasyonun fiyatlara daha erken yansıyacağı ve fiyat artışlarının hane halklarına çok daha erken yansımasına neden olacak.
Aynı şekilde yeni sipariş verecek olan ithalatçı firma da fiyatlandırma yaparken sadece gelen siparişi değil, bir sonraki alımın ve ondan sonraki vade süresindeki beklentilere göre fiyatlandırma yapmasına neden olacak.
TL’nin düşme veya sabitlenme ihtimali azaldıkça buradaki dengesizlikler daha derin bir hal alacak. Bunun yanına artan lojistik maliyetlerini ve kar hırsını da eklediğimizde, piyasaya yapılan bu müdahalenin hane halklarına olumsuz yansıma ihtimalini dışlamak pek mümkün değildir.
Bu durumda hanehalklarının günlük harcamalarının değersizleşen bir para birimine endekslemesinin yanında ticaretin de riski yüksek bir para birimi ile yapılması doğal olarak maliyetler hesaplanırken risklerin ağırlığının artacağına ve son noktada riskin tüketiciye yansıyacağına işaret ediyor.
Her ne kadar gelişmeleri önümüzdeki dönem gösterecek olsa da, yüksek enflasyona çözüm getirmeyecek tam tersi körükleyecek olan bu uygulama, Türk lirasının makul politikalarla yönetilerek daha stabil bir seviye izleyeceği zamana kadar hanehalklarının zararına olacak gibi görünüyor.
Bu durumda alınan karar temel olarak ticaretin riski, yaptığı yatırım ile satın alıp kar yapan ithalatçı kesimden hanehalklarına yüklemektedir. Bu da sıradan insanların zararına ancak tüketici ile üretici arasında aracılık yapan ithalatçı kesimin yararına olan bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.
Sonuçta bu politikanın alım gücü düşerken, yoksulluğun arttığı Kıbrıs’ın kuzeyinde; özellikle ücretli kesimi daha fazla yoksulluğa sürükleyecek bir uygulama olduğunu söylemek mümkün. Bu açıdan ‘önemli’ olan bu uygulamanın adanın kuzeyinde yaşayan ve geliri sadece TL olan kesim için olumsuz olduğu açıktır.