1974 yazında ve öncesindeki yıllarda adamızda yaşanan şiddet olayları toplumların benliğinde ağır yaralar açtı.
Türk ve Yunan milleyetçiliğinin adamızı bölünme ve işgale taşıması gerek Türkçe konuşan, gerekse Rumca konuşan Kıbrıslıların büyük kayıplar ve acılar yaşamasına neden oldu.
Türkiye’nin 40 bin civarında askerle Kıbrıs’a çıkması, adanın kuzeyini işgale girişmesi, insanları yerinden yurdundan etmesi ve özellikle o dönemde yaşanan tecavüz olayları 48 yıl sonra bugün halen etkilerini sürdürüyor.
Kıbrıs Haber Ajansı 1974’te 14 yaşında olan ve sistematik tecavüze mağruz kalan bugün 62 yaşındaki kadınla röportaj gerçekleştirdi. Röportaj tecavüz gibi kadınlarda ve toplumlarda derin yaralar ve travmalar açan şiddet olaylarının 48 yıl geçse bile unutulmasının mümkün olmadığını gösteriyor. “M” takma ismiyle KHA’ya konuşan kadın 1974 yazının ruhunu yaraladığını ve hayatını gölgelediğini belirtiyor.
“Yılların geçtiğini biliyorum ama yaşadıklarım her an yeniden yaşadığım bir şey. Bu beni rahatsız eden gerçek bir kâbus ve ne yazık ki rahatlamak çok zor” diyen “M”, yaşadıklarını vefat eden annesi dışında ailesinden hiç kimseyle paylaşmadığı bilgisini aktararak, bu durum için “Utanç verici sırrı çok iyi sakladım ve mezarıma götüreceğim.” dedi.
İşgal, mülteci hayatı ve ailesinin ekonomik sıkıntıları yüzünden eğitim alamamasından duyduğu üzüntüyü ifade eden “M”, hayatının sadece son üç yılında 1974’te tecavüze uğradığı için devletten maddi destek almaya başladığını anlatıyor.
1974 yazında yaşadıklarını “korkunç anılar, bitmeyen kâbus” olarak niteleyen “M”, babasının bir çiftçi olduğunu ve saldırılar başladığında hayvanlarından ayrılmak istemediği için köyde kaldıklarını ve bu nedenle tüm ailesinin kuşatma altına kaldığını hatırlıyor.
M’nin paylaştığı bilgilere göre işgalin ilk günlerinde aileler geceleri köyün dışında, yakındaki çiftliklerde saklanıyorlardı. Yaklaşık 100 kişi dört gün boyunca saklanmaya devam ederken askerler de onları bulabilmak için kasıtlı olarak insanların bulunabileceği yerleri ateşe veriyorlardı. M konu hakkında “Saklandığımızı biliyorlardı. Yollarda inip çıkan tankları duyabiliyorduk, helikopterlerden Kıbrıs’ın bir kısmının beyaz, diğer kısmının kırmızıya boyandığını gösteren broşürler bırakıp dışarı çıkmamız için bizi çağırıyorlardı, aksi takdirde bizi öldüreceklerdi” diye hatırlıyor..
M sözlerinin devamında şunları ekliyor: ”Sonunda, aileler ellerini havaya kaldırarak köye gittiler. Sokaklarda ölü insanlar görebiliyorduk. Bizi okul bahçesinde bir tarafa topladılar. Erkekleri, kadınları, çocukları, 60 yaşın üzerindekileri ayırıp okulun sınıflarına koydular. İki kamyona savaş esirleri yüklediler. Babam yakalandı. Annem, küçük kız kardeş diğer kadın ve çocuklarla birlikte köyün çıkışındaki evlerden birine götürüldüler. İlk gece, askerler kadınları saymaya geldi. Beni ve diğer bazı genç kızları alıp karanlıkta dışarı çıkardılar, tarlalara götürdüler. Annem onları durdurmaya çalışıyordu. Askerler ona silahlarıyla vurdular. Beni dışarı çektiler ve evden uzağa sürüklediler. Bana teker teker tecavüz ediyorlardı. Sadece 14 yaşında bir çocuktum. Bizlere işleri bittiğinde bizi geri götüreceklerini söylediler. Bazı kadınlar işkenceden kurtulmak için mutfak gazını açmayı bile düşünüyordu.”
“Her gece aynı rutin söz konusuydu”, diyen M şunları ekliyor: ”Evin deposunda saklansalar bile, askerler onları bulmayı başardı ve saçlarından sürükleyerek dışarı çıkardı. Dehşet iki ila üç ay boyunca devam etti. Genç bir kıza nasıl bu kadar barbarca davranabilirsin, onu tarlalara götürebilirsin ve her birini tecavüz etmeye kalkışabilirsin! Güldüklerini, üzerinde sigara söndüreceklerini nasıl işitebilirsin! Ellerim, üzerimde söndürülen sigara izmaritlerinin yarattığı lezyonlarla dolu”.