Adaya gerçekleştirilen askeri harekatın üzerinden tam 48 yıl geçti. Bu sürecin öncesinde tek adam idaresi altında, ağırlıkla kırsal bölgelerde yaşayan bir nüfustan oluşan Kıbrıslıtürklerin olan biteni etraflı bir biçimde kavraması ve buna yönelik eleştirel bir pozisyon alması mümkün değildi. Kıbrıslırum toplumunda ise hem kolonyal dönem sırasında sol ve sağ ayrışması, Makarios ve Grivas üzerinden yeni biçimler almakta, son kertede EOKA / EOKA B çatışmasına dönüşmekteydi. Kıbrıs halkının etnik kamplara ayırmadan çok dilli, çok dinli Kıbrıslılık anlayışını ifade etmek isteyen az sayıdaki aydın yurtsever ise çoktan bunun bedelini hayatları ile ödemişti. Ada insanının belleğinde kan ve gözyaşı vardı ve soğuk savaşın civcivli yıllarında darbeler, müdahaleler ve güç oyunları sıradanlaşmıştı.
Kıbrıs ülkesinin özneleri olan insanlar, yerinden edilme, yakınlarının kayıp edilmesi, cinayet ve baskıların ardından dikenli tel ile birbirinden etnik özelliklerine göre ayrıştırılan toplulukların, birbiri ile ortaklaşacak bir dil bulması da mümkün değildi. 2003 yılına kadar birbiri ile temas kurması mümkün olmayan topluluklar için, aynı mekanda farklı masalarda oturma deneyiminin bile geçmişi henüz 19 yılı buluyor. Birbirinden izole grupların, birbirini yeniden tanıyıp anlayabilmesi ve ortak bir gelecek tahayyül edebilmesi için bu süre son derece sınırlı bir zaman.
Ancak ilk cümlede dediğim gibi, her ne kadar bir emirle kafamızdan savaş uçakları geçirip bir bayram müjdelense de, çelik makinelerin ölüm gürültüsünden hoşnut olmayanlar oldukça fazla.
Boşverin siz her iki lafından biri irade olanların sessizliğini yada anlamsız laf kalabalığını. Sosyal medya hesabından onlarca kişi hiçkimseden emir almadan, vicdanlarının sesiyle sessiz bir eylem biçiminde “Acıların Bayramı Olmaz!” ifadesini paylaşması da adayı memleket bilenlerin, memleketinde olup bitene dair iradesini yansıtmıyor mu?
Güneyde bir grubun sokak isimlerinden faşist General Grivas’ın yada kod adı olan Dighenis’ın isminin kaldırılması, yerine demokrasi, direniş, Girne, Mağusa gibi isimlerle değiştirilmesi talebi somut bir yüzleşme arayışı değil mi? Grivas’ın mirasını reddetmekten daha samimi bir güven yaratıcı önlem gelir mi aklınıza ? Üstelik tek taraflı, sizden birşey isteyen de yok, üstelik Kıbrıslı Rumların en kutsal mabetlerine giden yolu 1974 harekatının sembol isimleri olan Necmettin Erbakan ve kilise önündeki meydanı Ecevit meydanı olarak değiştiren kuzeylilere rağmen…
Diğer taraftan, geçtiğimiz gün ara bölgede yer alan Dayanışma Evi’nde İki Toplumlu Barış İnisiyatifi tarafından yapılan, Savaş Kurbanlarını Anma etkinliği bence görmezden gelinecek bir tavır değil. Daha önce savaş kurbanları iki toplumlu olarak anıldı mı bilmiyorum ancak bunca yıldır Kıbrıs adasında yaşanan savaşın milliyetçi ideoloji çerçevesinde ele alınırken, konuya milliyetçilik ötesinde iki tarafın mağdurlarını anabilme ve bir arada yaşamı milliyetçi bir alana hapsetmeden; ortak acının ortak sonuçlarına katlanmak olarak kurabiliyor olması görmezden gelinecek bir adım olmamalıdır.
Kıbrıs’ta Temmuzun ağırlığı sıcağı ile sınırlı değildir. Hiçbir yere hapsoluşumuzun ve hiçbir yerin, hiçbir şeyi olmayı kendine görev sayarak köşe başlarını tutmuş milliyetçi adamların hamasi sözlerle 48 yıllık tatilin bekçiliğini yapmış olması bugün hala birbirinden habersiz ancak tamamlayıcı samimi reaksiyonları besleyebiliyor. On yıllardır yaşanan travmalara, kimliğimize ve yurt bilincimize karşı gerçekleştirilen bitmeyen propagandaya, milliyetçi ajitasyonlara ve kravat takip, flamalı araçlarla gezmeyi anlamlı bulanların gündeminde geleceğe dair hiç bir umut olmamasına rağmen, adalıların egemen dili reddedip adanın tümüne sahip çıkıyor olması belki de yürüdüğümüz yolun uzunluğunun farkına varmamıza yardımcı olurken; hatırı sayılır bir yol da kat ettiğimizi de ortaya koymaktadır.