Son gün herkes gibi ben de olumlu sonuç beklentisi için de olsam da, zirveye dair beklentilerimi zirve başlamadan ortaya koymuştum. Cuma günü Crans Montana başarısız sonuçlanmasının ardından Mustafa Akıncı’nın gerçekleştirdiği basın toplantısı ise çözüm beklentisi içinde olanlar için tam anlamıyla bir çöküntü hissi yarattı. “Liderlerin öncülüğünde” gerçekleşen Kıbrıs görüşmelerinde başarısız olan liderler, gelecek kuşaklar belki bu işi çözer deyip pes etti.
Mustafa Akıncı “ben yapamadım” deyince, cemaatin umudunu kaybetmesi normal olabilir. Ancak normal olmayan, bu mücadele için çaba sarfettiğini söyleyen kişinin, yetkili olmasına rağmen pes ettiğini dile getirmesi. Ürkütücü olanı ise bu açıklamanın olabildiğince samimi bir şekilde ortaya konulurken meselenin “genç kuşaklara” havale edilmiş olması. Başka bir deyişle, öngörülmeyen bir zamana…
Öncelikle temsili demokrasinin penceresinden etik bir değerlendirme olarak Mustafa Akıncı’nın açıklamasını değerlendirmekte yarar var. Mustafa Akıncı dört boyutlu vizyon diyerek aday olmuştu. Oy verenler ona çözüm odaklı bir siyaset izleyeceğini söylemesinden dolayı destek vermişti. Ona oy veren insanlar, çözüm odaklı bir siyasetin sadece kapsamlı çözüm müzakerelerinden ibaret olmayacağını kabul etmişti. Bu yüzden Maraş’ın yılanlara verilmesinin yanlışlığını ortaya koyarken, eleştirilmek bir tarafa destek bile bulmuştu.
Nihayetinde, sıradan vatandaşlar da çözüm odaklı siyasetin sadece 6 başlıklı tantana değil, okuduğumuz kitaptan, yaptığımız inşaata, yediğimiz elmaya kadar birçok boyutu olduğunu çok iyi biliyorduk. Bu yüzden Mustafa Akıncı “evde oturamaz” deyip yola çıktığında meselenin “bu ülkede bir zeytin ağacı gibi kök salmak” olduğuna inanan insanların iradesini arkasında bulmuştu.
Bu açıdan değerlendirdiğimizde, Aslında Mustafa Akıncı’nın liderliği ve başarısı sadece “kapsamlı çözümü” başarmakla ölçülemez. Tam tersine, Ertuğruloğlu – Denktaş zihniyeti gibi zehirlenmiş akılların yaratacağı belalara karşı takınacağı tavır ile değerlendirilebilinir. Ancak, kendini kaptırdığı “kapsamlı çözüm” yolculuğundaki başarısızlık, “çözüm odaklı siyasetinin” başarısızlığı anlamına gelmediğini ifade etmesi gerekirdi.
Tam tersine, birebir görüşmelerimizde ifade ettiği “BM kapsamlı çözüm için uygun ortam olduğu için Maraş gibi adımlar yerine kapsmalı çözüme odaklanma niyetindedir” görüşünün artık hatalı olduğu kanıtlandığını dile getirmeliydi. Müzkaereci, Özdil Nami’nin “kapsamlı çözüm başarısızlığı halinde Maraş üzerinden bir al-ver gündeme gelebileceği” anlayışına sahip olduğunu da bildiğimizden, aslında Mustafa Akıncı çözüm odaklı başka siyaseti başlatacağını ortaya koyduğu kadar oy verenlerine sadakatli olabilirdi.
Ancak, Mustafa Akıncı bunu seçmedi. Vakti olacağı için iç konulara daha çok eğilebileceğini söyledi mesela. Hatta, daha en başından görüşmelerin başarısızlığında “KKTC kendi yolunu yürür” demeyi tercih etti, çözümsüzlüğün çözüm olmadığını bildiği halde…
Eğer ki Akıncı’nın açıklaması uykusuz ve stresli bir günün ardından yapılan duygusal bir açıklama ise söylem ve eylem değişikliğine gitmek gerekmektedir. Aksi takdirde, onu seçen insanların iradesini gasp ederek “çözüm” yerine “çözümsüzlüğün” yoluna girmiştir. Mustafa Akıncı, eğer isterse federasyon dışında başka maceralara atılabilir. Bunun yolu açıktır ve bu kendi tercihidir. Ancak, çözüm odaklı siyasetin dışına çıkacaksa demokratik ahlak gereği atması gereken adımlar vardır.
Bu da temsili demokrasinin kuralları içinde, önce istifa edip, ardından da yeni programıyla aday olmaktan geçmektedir. Makarios, Enosis’ten vazgeçip Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sarıldığında aynısını yapmıştır. Benzerini yapabilir, federasyondan vazgeçip KKTC’ye sarılabilir. Onun yoluna inanan insanlar da eğer destekliyorsa ona bu konuda desteğini sunabilir.
Bir diğer mesele ise çözümü “genç kusaklara” havale etmesiyle ilgilidir. Bu güne kadar Mustafa Akıncı genç kuşaklarla ucuz PR çalışması dışında, anlamlı bir istişare gerçekleştirememiştir. Gelecek için mücadele edip, geleceği kuracaklarla ilgili herhangi bir istişare içine girmemesi açıklamanın samimi bir değeri olmadığını işaret etmektedir.
Geleceği kurması için oy verdiğimiz liderin, herşey bittikten sonra çözümsüzlüğü armağan etmesi nasıl bir sorumlu siyaset davranışıdır malesef anlamam mümkün değildir.
Görüşmelerin çöküş sebeplerinden en önemlisi garantörlükle ilgili belli bir süre sonra “gözden geçirme/sonlandırma” koşulları üzerine gerçekleşti. Başkanın çözümü bulması havale ettiği gençler, bugün 20 – 30 yaş arasında olan insanlardır. Başka bir deyişle, garantörlükle aykırı birşey söylediğinizde “yaşamadın – bilmen” denilen kuşaktır. Oysa ki, eğer bir anlaşma olsaydı, aynı “gençler” 35-45 yaşına geldiğinde garantörlükle ilgili önemli kararın sonuçlarıyla karşılaşıyor olacaktı. Üstelik o kararı verenler siyaseten etkisiz durumda olduğu halde.
Siyasette ağırlıklı olarak yaşlı ve orta yaşlı erkeklerin egemen olduğu Kıbrıs Türk toplumunda Mustafa Akıncı, genç kuşaklardan ne kadar gençleri kastettiğini bilemem ancak, “çocuk” olarak nitelendirdiği önemli bir nesilin ülkesini terkettiği ve terkedeceği gerçeğinin de umarım farkındadır.
Çözümsüzlüğün yolunu yürüyecekse, çözüm neslinin insanları bu ülke toprakları yerine başka ülkelere göç edeceği açıktır, başka bir deyişle çözüm odaklı siyasetten vazgeçtiği takdirde, göç eden insanların sorumluluğu da kendine aittir. Bu yüzden, çözüm odaklı siyasetten sapacaksa, çözümü havale ettiği kuşağı burada bulamamasıyla sonuçlanacağı açıktır.