İşin ekonomik teorisini bir kenara bırakıyorum, kriz zamanlarında yapılan ekonomik protokoller aynı zamanda önemli bir iletişim dökümanıdır.
Bu tarz dönemlerde verilecek mesajda 3 temel ilke gözetilmesi esastır. Bunlar ekonomiye ve ülkeye dair İstikrar, Güven ve İtibardır.
Bu protokol metnini ise okuduğumuzda Kutuplaşma, Güvensizlik ve Hiçleştirmeyi görüyoruz. Gördüğümüz statükonun sürdürülemezliğidir.
Dolar şoku yaşadığımız, enflasyonun 3 basamaklı hanelere ulaşmak üzere olduğu bir dönemde Türkiye’nin ekonomik krizin yarattığı sorunlara yönelik Kıbrıs adasının kuzeyinde yaşayan insanlara yardımcı olmayı tercih etmediğini ilan ettiği bir dökümandır.
İmzalanan protokolün ekonomi yönetimi adına çarkları doğru yönde çevirme imkan ve ihtimali yoktur.
Bunca yıldır imzalanan ekonomik protokollerde başarısız performanstan ders alınması yerine, sahiplenilmesi mümkün olmayan bir metin üretilmesi hem kktc hem de TC tarafının iyileşmeye dair sonuç alma niyetinin olmadığını göstermektedir.
Ekonomik protokole dair karar alanlar, küçük çıkar öbeklerinin öncelikleri uğruna, yüz binlerce kişinin yoksulluğa mahkum olmasını onaylamıştır.
Kategorik olarak, Kıbrıs adasını yurt bilen insanların, ekonomik anlamda insani bir biçimde gelişme ve kalkınma hakkının gasp edilmesine göz yumulmuştur.
İlişkinin ana yavru, et ve tırnak değil net bir biçimde ezen ve ezilen, sömüren ve sömürelen biçiminde olduğu teyit edilmiştir.
Gelinen bu noktadan, kolay bir dönüş olmayacağı açıktır. Biraz sancılı bir süreç olacak, ancak, çok kısa süre içinde imzaladıkları dökümanın altında kalacakları da nettir.