Kıbrıs’ın kuzeyinde seçim boykotu ilk kez olmuyor. Üstelik boykot tek bir biçimde de olmuyor. Ancak, yazık olan boykot ve seçim meselesinin aklı selim bir biçimde tartışılamamasıdır.
Boykot talebi gündeme geldi mi genelde hatırlatılan DMP çatısı altında girilen seçimlerdeki usülsüzlüklere verilen tepki oluyor. Oysa zaman geçmiş, ilişkiler değişmiştir.
Oysa ki, gündelik seçim kaygılarını aşıp, taraftar gibi değil de durumsal bir analiz yaparsak boykot biçimleri ve tepkilerinin çok daha yaygın olduğunu görebiliriz. Çünkü boykot sadece seçimi boykot anlamına gelmemektedir. O zaman bir kez daha boykot biçimlerine birkez daha bakalım
1- Siyasi Partileri Boykot
Seçim yasasına göree siyasi partilerin boykot edilmesi yasal olarak tanınmış bir haktır. Biz buna gündelik hayatta daha uzlaşıcı bir isim olan “karma oy” ifadesini kullanıyoruz.
Adanın kuzeyinde yasalaşmış boykot biçimi “karma” oy üzerindedir.
Karma oy ile “boykot” olur mu? diye kuşkulu yaklaşımlar olabilir ancak karmanın verdiği mesaj çok genel anlamda siyasi partilere “size güvenmiyorum” ancak belirlenen adaylar içinde belirlediklerime “güveniyorum” mesajını barındırır.
Köken olarak siyasi partileri boykot eden, ancak sandığı veya seçimi boykot etmeyen bir siyasi tavır barındırır.
Bu tavır o kadar kabul edilmiştir ki, artık karmacı oylar için şekil değiştiren, politik diline karmacıların ilgisini çekecek birkaç cümle ekleyen adaylar vardır. Hatta bazı adaylar sırf karmacılara hitap ettiği için gereklidir.
Kırsal kesimlerde karma oyları etkilediğini ifade eden seçim simsarları dahi türemiştir. Bu partileri aşarak kişilerle işini çözen tavır temel olarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki seçim sisteminin sunduğu bir “uzlaşı” çözümüdür. Son seçimde de yaklaşık %10,93 civarında bir alıcı bulmuştur.
Seçimden hemen önce seçim yasası değişikliğinde de, karma oyun iptal edileceğine dair iddialar kısa sürede seçime katılımı azaltacağı endişesi ile birlikte gündemden çıkmış, nihayetinde temsili demokrasinin en kötü biçimini sunan tek bölge seçim sisteminde, yargının telkinlerine rağmen hiçbir düzenleme yapılmadığı bir sonuç ortaya çıkmıştır.
2- Sandığı Boykot
Sandığı boykot diye özetleyeceğim bu harekette ise seçim meşru, sandık sonuçları anlamsızdır. Bu yüzden seçmenler sandığa gider, sonra da oyunu yakar. Sandık görevlisi olarak çalışanlar yada seçim günü sandık takip edenler kimi zaman birden fazla partinin mühürlendiği, bilinçsiz olarak geçersiz oy atıldığına tanık olurlar. Bu oran çok yüksek değildir. Ancak, iradesini seçim sandığında göstermek isteyen kitleler sandığı da boykot eder. Mesela geçtiğimiz 2018 seçiminde, yine seçim sisteminin absürtlüğünden mi yoksa gerçekten yurttaşların rahatsızlığından bilinmez ama %11,14 oranında geçersiz oy atılmıştır. Yani partileri boykot edenlerden -karmacılardan- daha fazlası, geçersiz oy atmıştır.
Bu bir boykot değill karmaşık sistemin de bir sonucu olabilir diyebilirsiniz ancak yurttaşların %11.14’ünün iyi niyetli bir biçimde oy kullanmayı denemesine rağmen iradesini yansıtamadığı gerçeği de bir o kadar ciddi bir demokrasi gaspıdır ve bugün seçilmesi muhtemel 6 siyasi partinin 6sı da iktidarda bir dönem bulunmasına rağmen, bu sistemi değiştirmekle ilgili adım atmamıştır. Ada yarısındaki demokrasi ile ilgili siyasi sorunlarını görmezden gelsek bile, Kıbrıslı Türk siyasi partilerinin halkın irade gaspının ardından geçen zamana kadar hiçbirşey yapmamış olması oldukça düşündürücüdür.
Bu partilerin üstünde, bir mesajın gerekliliğini ortaya koymaktadır ve boykot sadece bu irade gaspına kayıtsız kalan siyasi partilere dönük bir tepki yaratmasını da son derece normal bir hale getirmektedir. Öyle ki, hali hazırda kamusal alanda birçok kişi sandığı boykot edin (oyunuzu yakın) ama seçimi boykot etmeyin de diyebilmektedir. %11 bunu daha önce istekli yada istek dışı olarak yapmıştır. Oysa ki, bu soruna da cevap verilmemiştir. O yüzden bu yöntemin karşılıksız kalacağı kabul edilmiş, o yüzden pek de yaygın olarak kabul görmemiştir.
3- Seçimi Boykot
Bu son yaklaşım ise olduğu gibi seçime katılmamak üzere kurulmuştur. Seçmen listesinde olup oy vermeyeceğini ifade eden yurttaşların verdiği mesajlar yaygındır ve kaygıları bilinmektedir. Karşı kaygının “ubp iktidarı” olması da fark yaratmamaktadır çünkü bir taraftan “bir avuç boykotçu” diye görmezden gelmesi anlamsızdır.
Geçtiğimiz genel seçimde (2018), seçime katılım oranı %66,14 seviyesindeydi, ondan önceki seçimde (2013) %69,61, 2009 seçimlerinde ise %81,7 seviyesindeydi. 2020 yılı Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda sona kalan iki adayın da seçim konusunda çabalamasına rağmen katılımın %67,29 olması en azından kritik seviyenin ne olduğuna dair önemli bir ipucudur.
2009 yılından 2022 yılına kadar geçen sürede bu düşüşün birçok sebebi olabilir. Yeni vatandaşlıklar, seçmen listelerinin güncel olmaması bunların başında gelmektedir. Ancak göreceli olarak %14 dolayında bir azalmanın yaşandığı açıktır.
Hal böyle olunca sol veya sağ farketmeksizin en azından %14 civarında bir kesimin de seçime dair kuşkuları olduğu ve seçim biçiminden, sandığa ve hatta partilere kadar herşeyi boykot ettiği söylenebilir
Hal böyle olunca siyasi partilere büyük iş düştüğü açıktır. Çünkü partileri, sandığı ve seçimi boykot eden %34 civarında bir kesim geçmişte vardı. Bu rakamın 23 Ocak 2022 seçimlerinde daha geniş olacağına dair yaygın bir kanı da vardır. Bu politik bir fenomendir. Bunu görmezden gelerek, aşağılayarak, dalga geçerek çözmek mümkün değildir.
Bu kitlenin örgütlenmesini arzulamak da tahmin edildiği gibi gerçekçi değildir. Çünkü bu kitlenin arzusu baştan aşağı bir değişimdir ve bu değişim talebi günlük hayatın içindedir.
Bugün bu kitle 23 Ocak tarihinde görünmeyen taleplerine karşı sistemle, partilerle, iktidar ile hesaplaşmak istiyor.
Mesele 23 Ocak’ta hesap kesildikten sonra helalleşmek için ciddi bir siyasi açılım yapılacak mı yoksa aynı akılsızlık devam mı edeceğine dairdir? İşte seçime katılacak tüm siyasi partilerin cevap vermesi gereken esas soru budur.