Hepimizin, gündeminden düşmeyen, ancak hiçbir zaman da gündeminde katkımız dahi olmayan, “sorunsuz Kıbrıs sorunuyla” bir bakıma, teslim alındık…Kıbrıs sorununu, Kıbrıs’a hapsederek, adete kendimizi de hapsettik, dünyadan soyutladık.
Kıbrıs’ın da içinde olduğu, Ortadoğu sorunlar sarmalında, emperyalist Ortadoğu sömürü projelerine ve sömürüye karşı bir duruş sergilemeden, bu projeler karşısında tavır alıp taraf olmadan… Adamızda, Kıbrıslı olarak veya Kıbrıslı Türkler olarak “özne olabilme”, “irade olabilme” veya “biat etmeme!” olasılığınız yoktur. Bu şekliyle, birine değilse diğerine biat edeceksiniz…
Bölgemizdeki, gelişmelere bakacak olursak, sorunun, tek tek ülkelerle sınırlı olmadığını, uluslar üstü sömürü sermaye düzeni ile sömürülenler arasında veya ‘’yeni Ortadoğu projesi’’ önündeki yapılanmalarla olduğunu görürüz…
Adamızda bizler de, Kıbrıslı Türkler olarak, özne olmak istiyorsak, Kıbrıs sorunu ile ilgisi olmayan, “müzakere düzenleme süreçlerinde” boğulmamamız gerekiyor… Irak’ta, Suriye’de ,Libya’da, Türkiye’de, Afganistan’da, Yemen’de, Filistin’de, Mısır’da, İran’da… neler oluyor? Dengeler nasıl kuruluyor? Denklemlerde Kıbrıs’ın yeri nedir? diye düşünüp, bir politika ortaya koymamız gerekiyor.
Örneğin, Türkiye’nin Suriye’nin ’’İdlib bölgesindeki’’ konum ve rolünün değişmesinin veya Suriye ve Irak’taki Kürtlerin, kendi bölgelerinde “özne” olabilme durumlarının ortadan kalkması veya özne olabilme durumlarının gelişen denge ve denklemlere göre daha da pekişmesi, Türkiye’nin Kıbrıs’a bakışını nasıl etkiler? AB’nin ve ABD’nin Kıbrıs politikasını nasıl etkiler? Kıbrıs, başkaları adına ne gibi ekstra roller de üstlenmek zorunda kalır? Bölge devletlerinin de Kıbrıs’a bakış ne olur? S400 füzelerinin konumu ne olur? Vs. vs.
Unutmayalım ki, Doğu Akdeniz’deki ve her yerdeki enerjinin sahibi olan uluslar üstü sermaye, enerji yol haritalarında bölgesel devletlerle de işbirliciği yapma durumunda… Bu durum ve süreçte, bölgesel bütün yapıların Kıbrıs’la ilgili bir politikası hep var olmuştur… Ancak , buna karşılık, Kıbrıs’ta bir irade oluşamamıştır. Bu iradesizlik esasen bölgemizde oluşan denklemlerde, “gönüllü sabit” olmayı hep kabul etmemizden kaynaklanmaktadır.
Kuzey Kıbrıs’taki süregelen hakim anlayışın , hiçbir zaman irade olabilme, özne olabilme hedefi hiç olmamıştır. Biat etme ve ganimet kültürü, yaşam şekilleri olmuştur… Onların gözünde, irade olabilme anlayışını dillendirmek dahi, çıkarlarına ters geldiğinden “hainlik” olarak değerlendirilmiştir… Onların, bu statükonun değişmesi veya Kıbrıs sorununun çözümü diye bir anlayışları hiçbir zaman olmamıştır.
Ancak, bilinmesi gerekir ki, statüko denen yapı, bugünkü şekliyle ne yazık ki, ‘’muhalefet partilerini!’’ ve birçok sendika ve örgütü de içinde barındırmaktadır. Hepsi de birbirini tamamlamaktadırlar ve muhalefetçilik oynamaktadırlar…
Demokrasiyi, boş bir kutuya atılan bir kağıt parçası sanmaktadırlar. Ve yetkisiz yetkili olmayı kabul etmektedirler. Onlar da , bu halleriyle statükoya karşı olduklarını söyleyerek, mevcut statükonun devam etmesine hizmet ediyorlar. Demokrasicilik oynuyorlar…
Meclisteki hiçbir siyasi partimizin ve ayrıca sendikalarımızın, muhalif bir Ortadoğu politikası yoktur…Muhalif bir Ortadoğu politikası yok demek, kapitalizme ve sömürüye karşı, bir karşı duruşun da yok demektir… Kolaycılığa kaçıp, çıkar odaklı ve risksiz düşünerek, Kıbrıs’ı Ortadoğu sömürü ağlarının dışındaymış gibi algılamak işlerine geliyor.
Kıbrıs sorununu Avrupa’nın bir sorunuymuş gibi görmek ve çözümü salt ona bağlamak, mevcut statükoyu savunmanın muhalefetçesidir…
Evet, biat değil özgürlük… Katılıyorum. Anlamlı buluyorum…
Ancak, biat etmemek salt seçimlere müdahalelere karşı çıkmakla olmuyor. Her seçim hilelidir. Her seçime de müdahale edilebilir. Egemen olan kaybedeceğini biliyorsa, tabi ki seçime müdahale eder. Kaldı ki , hangi yapılanma altında seçime gidildiği ortada, bu yapılanma altında, son seçimleri Sn.Akıncı kazansaydı.( Ki kazandı ama farkında olamadı. ) Seçimlere müdahale edilmemiş mi olacaktı? Veya müdahalelere rağmen, biat etmemiş mi olacaktık?
Evet, biat değil özgürlük… Katılıyorum. Anlamlı buluyorum…
Biat etmemek ve özgürlük için , bölgemizde kendi otoriter rejimlerine ve emperyalist Ortadoğu projelerine biat etmeyenlerle , dayanışmaya geçme niyetimiz, ortak bir mücadele perspektifimiz yoksa, kendi ülkemizde de gittikçe küçülerek biat etmeyeceğim diyerek , biat ederiz. Ve en sonunda da biat etmeme anlayışını bireyselleştiririz.
Ve süreçle biz de bu ‘’yapının’’ normalleri arasına gireriz.
Başta ‘’seçimci muhalefet partilerimiz’’ olmak üzere, birçok kesim ‘’büyükten küçüğe’’, mevcut yapının normali konumundadırlar…
Mevcut yapının , normali olacak kadar, anormal olmamalıyız…