Bir süredir Kıbrıs’ın kuzeyinin karapara aklama faaliyetlerindeki merkezi rolü konuşuluyor. İşlenen Adalı cinayetinin yanısıra onlarca yasa dışı faaliyetin en üst makamların bilgisi dahilinde gerçekleştiği ifade ediliyor.
Bu faaliyetlerin merkezindeki isimler zikrediliyor. Faaliyetlerinin, Kıbrıs’taki iktidar partisi UBP’yi doğrudan ilişkili olduğu dillendiriliyor.
Bu noktada kimin ne yaptığı konusundaki haberler sessizleştirilmeye, görünmez kılınmaya çalışıyor.
Bütün bunlar olurken, yöneticiler konuyu gündemde ne kadar az tutarız telaşı içinde. Ancak, tüm bu olanları gerçekleştirenler kadar, bu olanları gerçekleştirilmesine sebep olan kararları da konuşmakta yarar var.
Daha dar bir ölçekte sorgulanması gereken esas mesele bence biraz da burada yatıyor.
Yaşadığı coğrafyaya sahip çıkmak isteyen, dünya görüşü ne olursa olsun, hiç kimse kendi iradesinin karanlık güçler tarafından gasp edilmesine duyarsız kalmamalı. Bu noktada, Kıbrıs’ın kuzeyindeki iktidar yapılanmasında gücü elinde bulunduranlara, özellikle bu karanlık ilişkilerle doğrudan veya dolaylı ilişkisi olduğunu ifade edebileceğimiz siyasi partilere oy veren, destek çıkan, kol kanat geren onbinlerce yurttaşın ne düşündüğünü merak ediyorum…
Hiçbir baskı ile karşılaşmadan, bu karanlık işlere bulaşmayan yurttaşların, verdikleri kararın sonuçlarıyla da bir vicdan muhasebesi yapması da gerekmez mi?
Ülke bildiğimiz bu coğrafyada, bunca kirli ilişkinin pekiştirilmesinde rolü olanlar bir tarafta milli sembollere sarılırken, diğer tarafta anlam yüklediği sembollerin, içinin boşaltılmasından rahatsız değil mi?
Bu bence derinlemesine irdelenmesi gereken bir konudur. Ülkedeki huzursuzluğun sebebinin çözümü, biraz da bu kirli düzene karşı vicdan muhasebesi yapılabilmesinde aranmalıdır.
Ekonomik paketlerin, kalkınma programlarının hiçbiri kolektif olarak işlenen suçları ve onların yarattığı vicdani huzursuzluğu düzeltmez. Hiçbir yargı kararı teş başına bu meseleyi çözemez. Çünkü mesele bireysel kararların ardındadır. Tüm bu yaşananlar olurken, sessizliği seçenlerin vicdan muhasebesi yapabilme becerisinin ardındadır.
Bin tane haber de yapılsa, suçu işlediği iddia edilen insanlar hapse de atılsa, yeni Halillerin, yeni Korkutların, yeni Sedatların ortaya çıkmasının önüne geçebilmek ancak bu karanlık sessizliğe karşı, vicdan muhasebesini yapanların, bir biçimde bulaştıkları yada bulaşmak zorunda kaldıkları bu durumla mesafelerini koyanların irade göstermesi ile mümkün olacaktır.
O zamana kadar doğru bildiğimizi söylemeye devam edeceğiz ancak köklü bir değişimden söz edebilmemiz için, boyumuzu aşan bu yanlışlığa, oy vererek, göz yumarak ya da konuşmayarak ortaklık yapanlar, yaşadıkları yozlaşmış zihniyetti terk etmesi gerekmektedir. Sergiledikleri “küçük hareketlerin” birleşerek, peşimizden gelen devasa bir bela olduğunu anlamaları gerekmektedir.
Bu olmadığı sürece, en güzel projeleri, en afilli planları yazsak da, Kıbrıs adasında insana yaraşır, özgür bir gelecek tahayyül etmemiz mümkün olmayacaktır.