Haber sayfalarında okuduğumuza göre Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Narin Şefik, başarısız olan anayasa referandumu ile ilgili olarak “yargıya” son referandumda saldırıldığını iddia etti.
Yargıdaki dönüşüm için gündeme getirilen konunun başarısız olacağı en başında belliydi. Sadece başarısız iletişim stratejisi bunun kanıtıydı. Ancak, bununla beraber anayasa değişikliği için anlamlı bir destek ancak anlamlı bir değişiklik olursa kitlelerin dönüşümden yana durmasını sağladığını gerek önceki referandumdan, gerekse de dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan referandumlardan öğrenilen bir noktaydı.
Bu dersler alınmamış olması, siyasetin mi yoksa mahkemelerin mi kusurudur bilinmez. Ancak, burada kusuru toplumda aramak büyük bir hatadır.
Ayrıca, o dönemki faaliyetleri düşündüğümüzde Şefik bence yetkisinin ötesinde referandumda “evet denmesi” çağrısı yapmıştı. Her ne kadar da bu mahkemelerin faydalanacağı bir değişiklik olmasına rağmen, malesef yüksek mahkeme başkanının tarafsızlığını aşındırdığı açıktır. Muhtemelen, kişilere ne karar vermek gerektiğini söylediği bir tavır yerine, referandumda anayasaya toplumun yön vermesinin önemine yönelik bir çağrı yapmış olsa tarafsızlığını koruyarak yargıya yönelik de bir tepki olmasının da önüne geçebilirdi. Bununla beraber Lefke bölgesinde tepki koyanların bu konudaki somut durumunu görmezden gelmek de hatalıdır.
Bu bağlamda baktığımızda, Narin Şefik biraz da ektiğini biçti. Şimdi ise bu konuda, birilerini suçlu ilan ederken isim vermeyi seçmesi, referandumda HAYIR yönünde oy veren çoğunluğun tümünü birden “yargıya saldıranlar” durumuna düşürmesi ile sonuçlanmaktadır.
Uzatıp daha fazla yanlış anlamaya sebep olmak istemem ama olup biteni takip eden sıradan bir yurttaş olarak Yüksek Mahkeme Başkanının adaletin kılıcını elinde tuttuğuna inanırım, bu açıdan kılıcını sağa sola sallarken biraz daha dikkatli olma mecburiyetini hatırlatmak bir zorunluluktur…