Mezarlığı ziyaret ettiğinizde aklınıza selfie çekmek gelir mi?
Tanımadığınız bir mezarın önüne geçip, “Ne güzel çiçekleri var” deyip arkanıza fon yapar mısınız?
Uzun zamandır ziyaret edilmemiş olan, darmadağın bir mezarı gördüğünüzde, “düğün fotoğrafı için ideal bir yer” diye içinizden geçirir misiniz?
Ölüm ortak bir duygu olduğundan, bu duyguya bir anlam yükleriz. Yazılı kuralları yoktur ama mezarlıkta olduğumuzun bilincinde olduğumuzdan ne yapılıp ne yapılmayacağı söylenmese de, bazı hareketleri yapmaktan kaçınırız…
Mesela, mezarlıkta pikniğe gidediniz oldu mu?
Aklınıza mezarlıkta mangal yakmak geçti mi?
Başkalarının acılarının yanında, iki et bir yağ dizilmiş şiş kebabınızın hayalini kurdunuz mu?…
Olağan bir davranış biçimi olarak bunun yapılması bana normal bir davranış gibi gelmiyor…
Uzun zamandır, ne zaman Maraş ile ilgili birşey yazacak olsam, içimden hep aynı şey geçiyor: “Utanmaktan usanmak”…
Ancak, bir türlü bizi usandırmaktan vazgeçmiyorsunuz…
İnsanlığımızın ayaklar altına alınmasından, acıları bayram gibi görmekten vazgeçmiyorsunuz…
Siz bu kadar zalim oldukça, dilim, kanım, aklım donuyor…
Daha kötüsü olmaz diye düşündükçe bin beterini icat ediyorsunuz…
Bu kadar kötülüğü neden biriktirdiniz hiç anlamıyorum…
Kan, öfke ve fanatizmin gözleri nasıl kör edebileceğine dair çok şey okumuştum ama bunun pratik uygulamasını ilk kez gözlemliyorum…
Maraş’ın en başından beri açılmasından tarafım…
Ancak, aynı zamanda, Maraşı açarken başımıza bela açılmamasından da tarafım…
Maraş’ın telli bölgesinin gındırığından içeri gidip bakamadım ama bakılmasına da karşı değilim…
Karanlık tarihimizin, karanlık sokakları ile yüzleşmenin bu biçimde olması ile tereddütlerim var ancak herhangi bir yüzleşme biçiminin hiç yüzleşmemekten daha iyi olduğuna inanıyorum.
Ancak, karanlık tarihimizle yüzleşirken bunun fetiş haline getirilmesini bir türlü anlayamıyorum.
İşin psikolojik boyutunun rahatsızlığı ve karmaşıklığının yanında, siyasi olarak yapılanları anlamlandırmaya çabalıyorum.
Geçmişe bakıyorum, Maraş federal çözüm müzakerelerinde hep bir pazarlık kozu oldu.
Hala daha da öyle bilinir.
Ancak son günlerde yapılanlara baktığımda, Maraş’a dönük gerçekleştirilen müdahale federal çözüm ile ilgili beklentiyi yok etme niyetinin bir ifadesi mi diye sorguluyorum…
Bölgenin objeleştirilerek, karşı tarafa acısının hissettirilmesi, taraflar arasındaki son beklentiye dair, önemli bir sembolün yok edilerek, federasyona dönük beklentileri tamamı ile yok etme çabası mıdır?
Bombayı patlatıp, arkasına bakmamak mı hedeflenen?
Doğrusu pek aklıma yatmıyor… Kıbrıslırumların olası bir yakınlaşma durumunda, HAYIR’ını garanti etmek mi niyet edilen diye sorguluyorum…
Belki…
Belki de pazarlık kozunun, değerini arttırmak için yapılan acımasız bir kampanya ile mi karşı karşıyayız.
Erken zamanda tavır alınmazsa Maraş’ı sadece mülkiyet olarak değil, toprak olarak da geri alma şansının kalmayacağı fikrinin gösterilmesi acımasız ve güçlü bir mesajdır…
Bu yolla, kan dökmeden ama savaş kaybetmiş kadar acı verecek biçimde Kıbrıslırum liderliğini yıldırmak isteniyor diye değerlendirebiliriz.
Zorla dayatılan bir anlaşmada rızadan bahsedebilir miyiz?
O noktada, referandum meselesi aklıma geliyor yine…
Olası bir son oyunda ne olursa olsun, Kıbrıslırumların “Hayır” oyu üzerinden, statükonun derinleştirilebileceği bir sürece ilerliyoruz…
Muhtemelen bu derinleşen statüko ile ilerleyen dönemde, Kapalı Maraş bölgesinde altyapı yapacak TOKİ ve beraberindeki gelen şirketler Maraş’a dair “anlamlı geliştirmeden” ötürü bölgede hak iddiası kazanacaklarına dair bir yaklaşımı ortaya koymak da mümkün…
Konu diğer taraftan da müzakerelerin başlamasına neden olan gaz ve mavi vatan çerçevesinde de değerlendirmek mümkün.
Senaryo, yıllarca federasyona dair Türk tarafının taleplerini garantiye almak, toprak karşılığı statü pazarlığının bir unsuru olan Maraş’ın şimdi doğalgaz üzerinde Türkiye’nin taleplerine uygun hale getirilmesi olarak görülebilir.
Bu noktada, daha önce federal devletin yetkisinde olan doğal kaynaklarla ilgili, federal devlet oluşmadan bir çerçevenin oluşturulması için teorik bir zemin yaratılmak istenebilir.
Ancak, daha önce gerçekleşen yakınlaşmaların üstüne geçecek bir anlayışın oluşturulması nasıl bir çoklu anlaşma ile gerçekleştirileceği ve çok taraflı anlaşmanın yarattığı gerginliğin kolaylıkla ilişkileri normalleştirebileceğinden emin değilim..
İşin daha can alıcı yanı ise, daha önce Kıbrıslıtürklerin statüsü için koz olarak kullanılan unsurun, şimdi Türkiye’nin Mavi Vatan ülküsü için öne sürülüyor olması, esasen Kıbrıslıtürklerin siyasi statü talebini içerip içermediğinden emin olamıyor olmamız ile ilgili de bir çelişkiyi gözler önüne seriyor…
Kıbrıslıtürklerin siyasi statü arayışını karşılamadan, Türkiye’nin arayışlarının karşılanmasına olanak sağlayacak bir denge bulunduğu noktada, Kıbrıslıtürk egemen elitin hem Maraş hem de doğalgaz pazarlıklarının dışında kalması ihtimalinde ne anlatacaklarını gerçekten merak ediyorum…
Rotasız gemimizde, utanç, acı ve yıkım biriktiriyoruz. Bu yolculukta hangi limana varacağımız bilinmez ama statüko limanından başlayan yolculuğumuzun, Kıbrıslıtürklerin iradesinin daha zayıf olduğu ve çok daha derin bir statüko limanına varması ihtimal dışı değil… Üstelik bu sefer liman selfielerle de süslenmiş olacak…