kktc yurttaşı olan, Türkiye Cumhuriyeti’nde milletvekili olan, Kıbrıs’ta Casino sahibi olan bir şahsın seçime yönelik çalıştığı anlatılıyor. Bir kişinin tek başına aldığı bir inisiyatiften bahsetmiyoruz. Muhtemelen çok daha organize yapılmış bir siyasi faaliyet ile seçim sonuçlarına gölge düşmüştür. Mesele sadece seçim sonuçlarına gölge düşmüş olması değildir, temel olarak hepimiz için gerekli olan demokratik aygıtların etkin biçimde çalışmadığına yönelik kuşkular artmıştır.
Demokratik iradenin bir biçimde etki altında kalması, seçim sonuçları üzerinde etki yaratılması sadece bize özgü bir durum değildir. Uzun süredir bu konuda uluslararası medyada tartışmaların olduğunu biliyoruz. Liberal olmayan demokrasi üzerinde sürdürülen tartışmalarda, demokratik iradenin bir biçimde etkilendiği geçtiğimiz Amerikan seçimlerinde gündeme gelmişti. Cambridge Analytica şirketi ile ilgili yapılan suçlamalar günün sonunda en büyük teknoloji şirketlerinin sahiplerinin Amerikan Senatosu’na hesap vermesi ile sürmüştü. Benzeri bir biçimde Trump’ın, Rusya ile seçimlerde şike yaptığı iddiaları gündeme taşınmıştı. Brexit sürecinde de yine başka odakların müdahaleleri dile getirilmişti.
Hepimiz için ortak bir iyiyi temsil eden demokrasiye dönük kötü niyetli müdahaleler, iradenin kaynağını halktan alarak, çeşitli grupların eline geçmesi anlamına gelmektedir. Şahısların, firmaların, kurumların siyasi aktiviteleri kontrol ederek halkın iradesini yönlendirmesi ile gasp etmesi arasındaki bu ince çizgiyi aştığımıza dair genel bir kaygı söz konusu…
Meselenin Türkiye Cumhuriyeti elçiliği üzerinden gerçekleştirildiğine yönelik iddialar seçim sürecinde bizzat Mustafa Akıncı tarafından dile getirilmişti.
“Biat değil özgürlük” şiarı ile başlayan seçim sürecinin, iradenin dış kaynaklı odakların eliyle manipüle edilmiş olması her durumda Kıbrıslıtürklerin, kendilerine ait iradeleri ile geleceklerini belirleyebilme hakkını ihlal ettiği kaygısını arttırmaktadır.
Bunun bir kaygı değil, gerçek olduğuna inanılıyor. Bunun yasaları ihlal edecek biçimde yapılıp yapılmadığını bu aşamada öngöremiyoruz. Ancak hepimiz kaygılıyız.
Bu kaygı, seçimi kaybeden ancak bu ülkede bir zeytin ağacı gibi kök salmak isteyenler için önemli bir meseledir. Bu sebeple, konuştuğum onlarca kişi kendi ülkesinde daha fazla yaşayıp yaşamayacağını sorgular duruma getirmiştir. Açık ki bu ciddi bir kaygıyı göstermektedir. İnsanların siyasi sebeplerle, kendi yurdunda yaşayamayacağını hissetmesi meselenin ekonomik olmadığını gösterir. Toplumun kendini bir anlamda mental olarak mülteci olmaya hazırlaması gelinen durumun son derece ciddi olduğuna dönük önemli bir ipucudur.
Hal böyle olunca, konunun açıklığa kavuşturulması son derece önemlidir. Bu bağlamda bugün başlayan Müdahale ve Usülsüzlükleri Raporluyoruz grubunun başlattığı ilk adım son derece önemli bir inisiyatiftir.
Ancak, bu grubun tek başına yapacağı çalışma kadar siyasi partilere ve aktif siyaseti bıraktığını açıklayan Mustafa Akıncı’ya düşmektedir.
Bir an evvel, seçimin ikinci turunda Mustafa Akıncı’ya destek veren örgütler ve Mustafa Akıncı kamusal bir alanda buluşmalıdır. Akıncı’nın yaşananları teker teker anlatması, 45 yıllık siyasi yaşamının sonunda onu destekleyenler için yapması gereken bir borçtur. Aynı şekilde, siyasi partiler de demokrasiye sahip çıkmak adına bu süreçte yer almalıdır. Gerek sivil toplumun, gerek siyasi partilerin bu usulsüzlükler çerçevesinde iradeye sahip çıkması gerekmektedir.
Özgürlük, demokratik bir toplum yapısında, denetlenebilir, şeffaf ve katılımcı süreçler içinde erişilebilecek bir hedeftir. Sandık sonuçlarından bağımsız olarak “Biat Değil Özgürlük”, Kıbrıslı Türklerin bundan sonraki siyasi süreçlerini belirleyecek temel ifade olarak kalmaya devam edecektir. Bu ifadenin birleştirdiği iradenin tam anlamda özgür olabilmesi için, herkesin konuşması, herşeyin konuşulması gerekmektedir.
Üstelik kapalı kapılar ardında değil, sokakta, kahvede, her yerde…
Çünkü talebimiz özgürlük, sadece özgürlüktür…
Bu sefer bastırılmış olsa da, açıktır ve ne olursa olsun haklıdır.