Bugün Yenidüzen gazetesinde Çalışma Bakanı tarafından bazı verilere yer verildi.
Açıklamalara göre,
1 Mayıs 30 haziran döneminde, 4408 kişi işten durduruldu 2414 kişi işe girdi.
Yani net olarak 1994 kişi işsiz.
Ayrıca, Ocak – Haziran arası 95 işyeri kapandı.
7656 iş yeri ise işe ara verdi.
Yani toplam 7751 işletme aktif durumda değil.
Aynı röportajda toplam kayıtlı işyeri sayısı 21,000 olarak ifade edildi.
2019 Hanehalkı işgücü anketi ise 147,755 kişinin istihdam edildiğini gösteriyor. Nisan 2019 verilerine göre devletteki geçici, kadrolu memur ve işçilerin toplamı 18,311. Bunun yanında yaklaşık 3400 kişi de 28 belediyede kadrolu olarak çalışıyor.
Bu rakamlara göre 126,044 kişi devlette istihdam edilmiş değil. 21000 iş yerinin olduğunu düşündüğümüzde; her bir iş yeri için ortalama çalışan sayısı 6 kişiye denk geliyor.
Daha önceki çalışmalardan, Kıbrıstaki küçük işletmelerin medyan çalışan sayısının 3 kişi olduğu bilgisi de elimizde var.
Bu iki farklı veriyi elde tutup hesaplarsak:
işletme büyüklüğü 3 olursa: 23,253 kişilik işsiz yaratılmıştır.
işletme büyüklüğünü 6 hesaplarsak 46,506 kişilik bir işsizlik potansiyeli olduğunu söyleyebiliriz.
Özellikle COVID19’un turizm ve yükseköğrenim gibi emek yoğun işletmelerin çalışmayı durdurduğunu bildiğimizden bu rakamanın çok daha yüksek olma ihtimali de yükseliyor.
Hane Halkı İşgücü Anketine (2019) göre, düşündüğümüzde 147,755 kişiden oluşan işgücünün 23,253 kişisinin işsiz olma durumu karşımıza çıkmakta, bu da 2019 yılında 6,3 olarak hesaplanan işsizlik oranının Haziran verilerine göre %15,7’ye ulaştığı söylenebilir. Eğer bunu ikinci senaryoya göre hesaplarsak bu sefer de işsizlik oranının %31,4 seviyesinde olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu rakamlar ürkütücüdür. Ancak, önemli sayıda iş gücünün de adadan ayrıldığını biliyoruz.
Faiz Sucuoğlu’nun yine yaptığı bir başka açıklamada 86 bin kişinin adadan ayrıldığı vurgusu vardı.
Bu 86 bin kişinin işsizler ve geçindirmek zorunda oldukları olarak düşünülürse, bu noktada bilinmezlikler artmakta ancak işgücüne katılım oranının %51,3 olması üzerine aynı rakamlarla ayrılanların %51,3’ünün işgücüne dahil kişiler olduğunu varsayarsak 44,118 işçinin ülkeden ayrıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bu bir taraftan ana veri seti ile mevcut durum arasında anomaliyi ortaya koyarken, 2. senaryonun ortaya koyduğu gibi 46,506 işsiz potansiyelinin karşılığını bulduğunu ve 44,118 işçinin de ülkeden ayrıldığı sonucu ortayta çıkmaktadır.
Bu da somut anlamda 2,388 kişinin bu örnekleme uygun olarak işsiz rakamlarına eklenmesini göstermekte; işgücünden de 44,118 kişinin azaltılmasını ortaya koymaktadır. Bu denklemde ise işgücünün toplam sayısı 103,637 olurken, işsiz oranına 2388 kişi daha eklenerek, 11705 kişi olmasına neden olur, ülkeden çıkışların etkisi eklendiğinde işsizlik oranının %11,2 seviyesinin altında olmayacağını göstermektedir.
İşin özeti: İşsizlik en iyi senaryoda bile 2 kat artacak. İş bulmak zorlaşacak, bunu fırsat bilen sermaye sahiplerinin de ücretleri düşük tutmayı tercih etmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu bağlamda ücret politikalarının takip edilmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor.
İşin matematik tarafı bir kenara, mevcut işsizlik oranının 2 katı olan koşullarda, ücretlerin aşağı çekilmesinin önlenmesi, istihdam edilebilirlik koşullarının geliştirilmesi, daralan tüketimin geliştirilmesi son derece yüksek öneme haizdir.
Ancak hala daha ortaya konulan bu rakamlar, doğru sonuçlara ulaşmak için yeterli değildir.
İşsizlik verileri ile ilgili bir önemli nokta ise, zamanlama ile ilgilidir. Bu açıdan İstatistik Kurumunun üzerine düşen yeni görevler de vardır.
Temel referans noktası olarak gördüğümüz Hanehalkı İşgücü Anketi yılda 1 kez yapılmaktadır, işsizliği tanımlarken, anketin yapıldığı referans dönem her yılın Ekim ayının 15ini içine alan ve pazartesi ile başlayıp pazar ile biten hafta olarak yapılmaktadır.
Ancak işsizlik tanımlaması “Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm kişiler işsiz nüfusa dahildirler” şeklindedir.
İşgücü anketinin yılda 1 kez yapılması, doğal olarak Ocak – Ağustos arası yaşanan dalgalanmanın etkilerini hesaplamak için yeterli değildir. Bu yüzden de, işsizlik rakamları net olarak ortaya konulamadığı gibi, kritik dönemlerde uygulanan politikaların da iyi mi kötü mü olduğunu ölçmek için yetersiz bir durum yaratmaktadır.
Ekonomik kararların etkisinin ölçümünü yapabilmek için işsizlik verileri daha sık toplanmalıdır.
Neredeyse tüm ülkelerde her 3 ayda bir ölçülen, istatistik altyapısı gelişmiş ülkelerde ise her ay açıklanan işsizlik verileri ekonomi ile ilgili alınan kararların etkisini görmek açısından da son derece önemlidir.
Bu açıdan da işsizlik verilerinin daha sık güncellenmesi gerekmektedir.
Bunun yanında, bakanın açıklamalarında göremediğimiz ama COVID19’un kadın işgücü konusunda da nasıl etkiler yarattığını sorgulamak önemlidir.
Eldeki verilere göre, kadınların işgücüne katılımı OECD ülkelerinin altındadır. Bunun arttırılmasının ekonomik gelişmeye de fayda sağlayacağı açıktır. Bu detayların da bilinmesi, politika tercihlerinde toplumsal cinsiyet açısından da daha etkin çözümlerin yaratılmasına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak bu tartışmadan belli başlı öneriler politika yapıcılar tarafından değerlendirilmelidir.
1- Bakanın paylaştığı rakamlara göre işsizlik sorunu en iyi senaryoda bile neredeyse 2 kat artmıştır.
2- İşsizliği çözmek için kamuya istihdam yaparak günü kurtarmayı tercih etmek ise hem kamu maliyesi için hem de özel sektörün sağlıklı gelişmesine önemli darbeler vurmaktadır.
3- Tüm bunların yanında, emeklilik konusunda da aktüeryal dengelerin korunması adına işsizliğin düşük tutulması böylelikle mezara kadar çalışmak zorunda kalmayacak bir gelecek kurmak önemlidir.
4- Tüm bunlar yapılırken, aktif işgücü piyasası önlemlerinin alınması, uzun süre işsiz kalanların emek piyasasına döndürülmesi, emeğin verimliliği ve üretkenliği yanında çalışanların sendikalaşma dahil temel hakları konusunda da önlemler alınması ve geliştirilmesine yönelik birçok reform yapılması gerektiği aşikardır.
5- Tüm bunların çerçevesinde, daha fazla veri üretilmesi ve üretilen verilerin anlamlı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılarak, işveren – işçi ve kamu arasında anlamlı sosyal diyalog mekanizmalarının geliştirilmesi kısa dönemde değerlendirilmesi gereken önlemler olmalıdır.