Bu makale ilk kez 21 Haziran 2020 tarihinde Kathmerini Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazar: Andreas Parashos, Kaynak: Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu, Çeviri: Vula Harana
29 Nisan’daki son halka hitaben konuşmasında, Cumhurbaşkanı Anastasiadis 21 Mayıs’tan itibaren koronavirüs nedeniyle dolaşım özgürlüğüyle ilgili tüm kısıtlamaların kaldırılacağını açıkladı ve hükümetin mali komisyonunun ekonomik kriz için kapsamlı bir mali yönetim planını inceleyeceğine dair söz verdi.
Bu arada hükümet ile muhalefet arasındaki devlet garantileri konusundaki büyük tartışmaya şahit olduktan sonra Hükümetin yüz milyonlarca avroluk şaşaalı duyurularını da işittik. Bunun ardından, binlerce kişiyi içeri alan ama çalışma ruhsatı bile olmayan Protaras’taki bar olayının vuku bulduğunu gördük. Bütün bunların ortasında, Kıbrıs sorunu ve hükümetimizin müzakerelerin yeniden başlaması kaygısı, lönk diye, yeniden ortaya çıktı. Ardından, Amerika Birleşik Devletleri’nin Doğu Akdeniz’deki Türk tahriklerine tamamen ilgisiz kalmasından ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun da katıldığı AB Dışişleri Konseyi telekonferansından, beklediği ortak açıklama veya rapor çıkmayınca Lefkoşa’nın, derin endişelere kapıldığına tanık olduk. Lefkoşa’nın Kıbrıs konusundaki bu endişeleri, nedendir sahi? Çünkü ayın sonunda Genel Sekreterin raporu bekleniyor. BM’in UNFICYP’in görev süresinin uzatılmasında olumsuz bir rapor çıksın istemez de ondan.
Lefkoşa, Şubat ayında dört barikatı tek taraflı kapatma kararı ve Spehar ile sözlü tartışmaya girmesinden dolayı şimdi tedirgin. Ve tabi ki kendi deyimiyle olduğu gibi “Türkiye’nin tahrikleri nedeniyle” Akdeniz sularının tehlikeli bir şekilde ısındığı bu dönemde UNFICYP personelinde daha büyük bir azalmaya gidilmesi gibi bir karardan ciddi ciddi ürküyor. Ancak bir hükümetin, ABD’nin Türkiye’nin kışkırtıcı hareketlerini eleştirmemesinin nedenlerini okumakta zorlanması, gerçekten huzursuzluk verici. ABD’nin bunu yapmamasının nedeni Rusların Ankara’yı kucaklayan kollarını kırmak istemeleridir. Dahası, ABD, Türkiye neredeyse Libya iç savaşını kontrolü altına almayı nerdeyse başardığı ve askeri üs sağlama noktasına geldiği bu sıralarda, Libya’nın zengin enerji kaynaklarından pay alabilmek amacıyla Libya’da Ankara ile işbirliği yapmaktan yana.
AB resmi olarak karşı çıktığı halde İtalya’nın Trablus hükümeti ile askeri işbirliği yapıyor olması gerçeği, Brüksel’in kafasının karışık olduğunun göstergesidir, ki bu durumda AB’nden sözlü bir destekten daha fazlasını beklemek anlamsızdır. Dahası Ankara, Suriye-Irak-İran bölgesinde önemli bir oyuncu teşkil ediyor, ki ABD İncirlik üssü nedeniyle onu kaybetmek istemez . Bu nedenle, birkaç ay öncesine kadar, diplomatik arka planda en resmi sesiyle, iki bölgeli, iki toplumlu federasyona alternatif bir çözüm formülü arayan Lefkoşa’nın, şimdi uluslararası siyasi toplumundan Kıbrıs sorununun ne anlama geldiğini hatırlayanları; son yıllarda bizi gördükleri gibi olmadığımız, bizi karakterize eden ve kirleten unsurlardan arındığımız ve Kıbrıs sorununu çözmek istediğimiz konusunda ikna etmesi çok zor. Kötü niyetli konuştuğumu sanıyorsanız eğer, bir arama motoruna girin ve Kıbrıs yazın. Bizi kirletenlerin neler olduğunu göreceksiniz.
Kıbrıs’ı Panama Papers, Dansk Bank, Ukrayna Privat Bank, Nijerya’daki Fish Trot skandallarında, altın pasaportlarda, Kamboçya diktatörlerinde ve Malezya mafyasındaki kara para aklamalarında bulacaksınız. Uyuşturucu ticaretinde bulacaksınız Kıbrıs’ı… Jeneratörlere saklanmış 150 kiloluk kokain olayında… Avustralya’da ele geçirilen kebap ocaklarında bulacaksınız. Bütün adayı tarayan VAN’ın da yer aldığı NSO skandalında bulacaksınız. Hatta bir Yüksek Mahkeme eski başkanının bir bankayla mahkeme dışında alışverişleri olduğu ama Adaletimizin olaydan güya bihaber olduğu skandalı bile çıkardı karşıma.
Aman Cumhurbaşkanım, Allah sana uzun ömürler versin… Ama bütün bu sorunları çöz de sen, Kıbrıs sorunu kalsa da olur. Zaten öyle bir içine ettiniz ki, isteseniz de ömür billah çözemezsiniz.