Ülkenin ekonomik döngüsü turizm, yükseköğretim ve inşaata dayanıyor. Turizm, kitle turizmine dayanıyor. Kalabalık grupların ucuza tatil yapacağı seçenekler sunuluyor. 3 milyon turist diyoruz ama turist başı harcama miktarını arttırmaya yönelik önerileri duymuyoruz.
Üniversiteler, sayısal olarak büyümeye odaklanıyor. 100 bin öğrenci sayısını duyuyoruz ama mezunların erken iş bulma rasyosunu görmezden geliyoruz. Kaliteden ödün veriyoruz.
İnşaatta 100 dairelik bloklar üretiliyor, 50 metrekareye 2 oda bir salon sığdırıyoruz ama çoğu binada yeterli park yeri sayısına bile yer vermiyoruz. Ortak alan yok, yeşil alan apartmanın etrafına dikilmiş bir iki bitkiden ibaret.
Koşulların getirdiği bir durum olarak kısa dönemli, hızlı tüketime odaklanıyoruz. Yaşam kalitesini görmezden gelip, yüksek talebi sürekli kılacak çözümlere ve fiyatların düşük kalmasına özen gösteriyoruz.
Bu kuzeyin ekonomik modeli.
Ancak, COVID19 ile kitlesel olan hiçbir şey eskisi kadar rağbet görmüyor.
Kitle turizmi pratik olarak uygulanabilir değil. Yolcu uçaklarında balık gibi istiflenerek gitmek de mümkün olmayacak. 1000 kişinin aynı havuzda vakit geçirmesi de çekici olmayacak. Havasız bir odada 50 kişinin bir arada ders dinlemesi de çözüm olmayacak.
Ancak herkesin pazarlık kabiliyeti de o kadar yüksek olmayacak.
Belli bir kısım, muhtemelen şimdi gelenlerin arasından seçilmiş bir bölüm belki yine güvenliği düşük şartları kabul edecek.
Bunlar da arasında çeşitlenecek belki ama aralarında daha cesur olan turistler, öğrenciler, alıcılar; bu sefer temel hizmetlerin durumunu soracak.
Pandemi hastanesi var mı diyecek ? Cevap hayır.
Sağlık protokolleri tam olarak uygulanıyor mu diye soracak? Özel izin hikayesi ortaya çıkacak.
Yeterli alt yapı var mı diye bakacak ? Kurulmamış vantilatör makineleri ortaya çıkacak.
Test yapılıyor mu diyecek? Yaptığımız test sayılarına bakıp kararını yeniden değerlendirecek.
Tüm bunlara rağmen gelecek olan doğal olarak kendi sağlığına da kamu sağlığı konusunda da risk almaya yatkın kişiler olacak. Daha açık söylersek, bu konuyu çok ciddiye almayanlardan oluşacak.
Bu da aslında şahısların geldikleri yerde de önleyici kurallara uyup uymadıkları konusunda soru işaretleri yaratacak. Doğal olarak yeni bir dalga ihtimalini akılda tutmak gerekecek.
Daha önce de yazmıştım, sıfır vakaya odaklanmak tek başına doğru bir gösterge değildir.
Bugüne kadar 0 vaka yaşamamız bize ne kazandırdı?
Benim görebildiğim kadar sadece tedbirlerin gecikmesine neden oldu.
En üst düzey yöneticilerin, güvenlik protokollerini ihlal etme cüretine sahip olmasına neden oldu.
Yapılması gereken şeylerin yapılmaması, konuların aciliyetinin unutulmasına neden oldu.
Marttan bugüne 3 ay geçmişken, durum daha bariz olarak görülüyor. Bundan sonraki süreç çok daha ağır olacak. İşsizlik, birikimlerin azalması, sektörlerin daha kırılgan hale gelmesi gibi sorunlar çok daha derin. 3 ay önce tedbir alarak işinden, gelirinden, sevdiklerinden ayrı olmayı göze alan insanlar, 3 ay sonra çok daha zayıf ve hazırlıksız bir durumdalar.
İşin ilginç tarafı, bunun sorumlusu kendileri olmadığı halde, yine en büyük cezayı yönetenler görmeyecek. Tam tersine, yönetenlerin dediklerini harfiyen uygulayanlar yaşayacak.