Dünyanın önemli bir kısmı büyük bir felaketin içinden geçmektedir…
Üçüncü paylaşım savaşı tüm yıkımıyla devam etmekte…
Mevcut savaşların sonucu olarak büyük bir göç dalgası yaşanmaktadır…
Milyonlarca insan daha güvenli topraklara gitmek için yer değiştirmek zorunda kalıyor…
İnsanlık tarihinin en büyük göçünün içinden geçmekteyiz…
Toprağın üzerinde cesetler…
Suyun üzerinde kaçmaya çalışıp boğulan başka başka bedenler…
Cesetlere; ölü bedenlere o kadar alışmışız ki…
Midemiz bulanmıyor…
Tüylerimiz ürpermiyor…
Canımız yanmıyor…
Burada dijital hayattan dokunulabilir hayata çok yıkıcı, duyarsızlaştırıcı bir yaşam, kültür anlayışı akıtılmaktadır…
* * *
Son zamanlarda sosyal medya içerisinde…
Kamuya mal olmuş kişilerin…
Kendilerine yapılan eleştirilere tahammülleri kalmadığından dolayı, facebook arkadaşlığından, kendilerini eleştirenleri sildiklerini, çıkardıklarını görüyoruz…
Facebooktaki varlık alanlarını, varlığının nasıl yansıdığını önemsiyorum…
Bu alanda yapılan tartışmalar genelde sert oluyor…
İnsanlar yüz yüze söyleyemeyecekleri eleştirileri, küfürleri rahatça facebook üzerinden yazıyor…
Hatta “klavye kahramanlığı” diye bir deyim türedi buradan…
Sadece klavye ile yazan ancak hiçbir şey yapmayanlar için kullanılıyor…
Daha önceleri bunun tam karşılığı olmasa da “kalemşor” deniyordu…
“-şor” Farsça’da “iyi kullanan” demek…
“Kalemşor” sözcüğünün Türkçe karşılığı kalemiyle savaşan kimse anlamına geliyor…
Ancak kalemiyle savaşan kişi anlamı taşıyan bu sözcüğü “yermek” bağlamında kullanıyoruz biz günlük hayatta…
Şimdi de bu yergiyi “klavye kahramanlığı” için kullanıyoruz…
Kalem kalktı, kalkacak…
Arifesindeyiz…
Yerini uzun zamandan bu yana “klavye” almaya çalışıyor…
Günün sonunda topluma mal olmuş kişiler eleştirilere tahammül edemediği için…
Eleştireni arkadaşlıktan atıyor ya da siliyor…
Facebook camiasının içinde birini arkadaşlıktan atmak ya da onu silmek önemli bir mesele…
Hatta tepkilerin en büyüğü en etkilisi, diyebiliriz sanırım…
Burada bitiyor mu bu hikâye?
Hayır! Eleştiren cevabını almamışsa, kendisine yapılan uyarıdan bir mesaj çıkarmamışsa daha ileri gidiliyor, karşıdaki kişi “block”lanıyor…
Facebookta birini “block”lamak sosyal medya içinde varlık gösteren kişiyi, kendi dünyanızdan tamamen çıkartmak demek aslında…
Bir anlamda kendi dünyanızın içinde onu susturmak, hapse atmak ya da sonsuza kadar öldürmek…
Biliyorsunuz, yeni dünya ile birlikte bir çok kavram hayatımıza girdi…
Birçok ilişki ağı değişti…
Sosyal medyanın yaşamlarımız üzerindeki belirleyiciliğini inkâr edemeyiz…
Sosyal medyanın kendi içinde yeni manalar ve simgeler ürettiğini de inkâr edemeyiz…
* * *
Bizim dijital dünyanın dışında, dokunulabilir hayatımızda yapacağımız böyle bir sansür faşizmle birebir örtüşür…
Birini “block”lamak, bize eleştiri yapmasını engellemek büyük bir sorundur…
Bunu sorun yapan şey aslında bize birinin eleştiri yapmasını engellemenin yolu yordamıdır…
Dokunulabilir hayatımızda bize birinin eleştiri yapmasını engellemenin yolu eğer iktidarı elinde tutan kişi sizseniz o kişiyi hapsetmek ya da onu öldürmekle mümkün olabilir ancak…
İşte tam da bu noktada bu faşizmle örtüşür…
Ne yazık ki iktidarı elinde tutan kişiler bunu bir alışkanlık haline getirmektedir…
Öte yandan “klavye kahramanı” diyerek eleştiri yapan kişi ötelenmeye çalışılmaktadır…
Bu yeni dalga çok tehlikelidir…
Bu aynı zamanda demokrasi kültürünün yok olması, demek oluyorken…
İktidarın eleştiriye tahammülünün olmadığının göstergesidir…
Bu tahammülsüzlük karşıdaki kişiyi yok etmekle vuku buluyor…
Şiddet, sansür buradan doğmuyor mu?
* * *
Dokunulabilir hayatın sosyolojisine baktığımızda…
Buna benzer ilişkiler ağını görmek mümkündür…
Tahammülsüzlük, hegemonya, otorite, güç kullanma dokunulabilir hayatımızın her yerine işlemiştir…
Trafikte ilerlerken, yaptığınız herhangi küçük bir hata yüzünden, karşı taraftaki kişi arabadan inip sizin üzerinize saldıracakmış gibi hissediyorsunuz…
Arkadaşınızla tartışırken, farklı bir önerme koyduğunuzda sizi yok etmek istercesine size saldırdığını görüyorsunuz…
İnsanlar farklılıklarıyla birlikte yaşamaya tahammül edemediği için partnerlerini terk ediyor ya da yıllarca süren dostluklarından vaz geçiyor…
* * *
Yanı başımızda var olan savaş, kendini sadece silahlarla göstermiyor…
Kapitalizm, emperyalist ülkelerin “üçüncü” dünya ülkelerini işgal edip…
Orada yaşayan insanları yerinden yurdundan etmesiyle vuku bulmuyor…
Kapitalizm gerek dokunulabilen hayatın içinde gerekse dijital hayatın içinde bir savaş kültürü yaratıyor…
Bu savaş kültürü dijital hayatın içinde de yersizlik yurtsuzluk yaratıyor…
Burada da kansız cinayetler, sansürler ve iktidar ilişkileri mevcut…
* * *
RTÜK’ün ülkemize gelip, dijital medyayı denetlemeye çalışması gerçekten çok amatörce…
Bu anlayış soğuk savaş döneminden kalma…
Geri kalmış ulus devletlerin diktatörlükle yönettiği ülkelerde uygulanmakta…
Oysa zaten kapitalizm bu kültürel anlayışı başarıyla sürdürebilmekte…
Aydınların iktidarla dijital hayat üzerinden yaptığı hesaplaşmayı…
Onları sansürleyerek değil, kalabalığın içinde sönümlenmesini sağlayarak gerçekleştirmekte…
Bizim asıl meselelerimizden bir tanesi ise bu saldırıya karşı…
Yeni cepheler oluşturamamaktır…
Bu saldırılara karşı yeni yaşam alanları nasıl yaratabiliriz?
Ulus devletlerin veya ulus ötesi şirketlerin yarattığı yeni kültür alanlarını dönüştürebilir miyiz?
Yeni siyasal mücadele, hangi zemin veya zeminler üzerinden yükselmeli?
Neden bizler hâlâ bu saldırı karşısında yeni yaşam alanları yaratmakta veya bu saldırılara karşı yeni barikatlar oluşturarak savunmaya geçmiyoruz?
Bu yazı ilk olarak 24 Ekim 2019 tarihli Afrika gazetesinde yayınlandı