Yaşamak temel bir hak olduğunu düşünüyor musun Ersin?
Nefes aldığımız coğrafyada askeri mühimmatlarını denetleyemeyen ve ülke imajını mahvedenlere diplomatik nota verecek misin Kudret?
Yaşadığımız her gün kendimizi geliştirerek toplumun geleceğini dünden daha iyiye getirmek istiyor musun Nazım?
Her gün daha iyiye gitmek için ödenecek bedelin hesabını vermemiz gerekmez mi Olgun?
Bedelini ödediğimiz hayatın, güvenliğini sağlamak da sivil otoriterlerden sorulması gerekmez mi Ayşegül?
A noktasından B noktasına güven içinde gidebildiğimizin garantisini verir misin Tolga?
Yoksa sadece patlamadığı sürece mühimmat deposunun varlığı mı adada güven içinde yaşamımızın garantisi ?
Ada’nın kuzeyinde yaşayan insanların cebinden çıkan parayla kurulan kurumların, kamu yararına hizmet verdiğinden emin olmamız gerekmez miydi Hasan?
Cephaneliğin dibinde en büyük turistik tesisin yer alırken ülkeye turist davet etmenin vicdanı sorumluluğunu hiç hissettin mi Ünal ?
Patlayan cephanelikte kimyasal gaz salınımı var mı Ali ? halk sağlığı önemli değil miydi?
Sence bu patlama sosyal güvenlikle mi yoksa milli güvenlikle mi ilgili Faiz?
Peki ya suya, havaya karışan mühimmatın ekolojik döngü içinde sofraya gelmeyeceğinin garantisini verebilir misin Dursun ?
İsimler değişip Tayyip, Mustafa, Tufan, Cemal, Murat veya İzzet olsa cevaplar değişir miydi?
Peki isimler Yorgo, Nicos, Dimitri, Maria olsa değişir miydi?
Bu ülkede insan gibi yaşamaktan başka bir talebi olmayan insanlara samimi olarak kim cevap verecek?
Muhalefet aşağıdaki gibi birşeyler söyleyebilir mi mesela?
“İnsan gibi yaşamanının önündeki en büyük engel, bu adanın bir askeri üs olmasıdır! Askeri bir üs yerine bir yurt sahibi olmak istiyoruz. Türk, Helen, Kıbrıs, İngiliz, Amerikan tüm askeri personel ada insanı için tehdittir. Ada insanı kendi geleceğinin biçimini belirleyene kadar bütün askeri varlıklar Kıbrıs adasını terk etsin!”
Yoksa muhalefet olmanın da “sorumlulukları” mı var ?
Kendine yalan söylemek gibi mesela
Bu ada insanı, bu ada insanı olmasından ötürü önce kendi geleceğine karar verebilmeli. Ondan sonra Amerikan, Fransız, Türk veya Helen çıkarları için hesap kitap yapmalı…
Onu yapabildiğimiz gün her şey değişecek.
Önce bu ada insanı, bu adada toprağında hak ettiği hayatı yaşama iradesini gösterecek… Kendini nerede konumlayacağını bilecek. Sonra diğerleri gelecek….
Aksi olursa, bir gün Hamitköy’de patlayan mühimmattan bahsedeceğiz. Başka bir gün Girne’de.
İktidarı ve statükoyu haklı çıkarmak için bahaneler sunanlar olacak elbet.
Bazen hiç olanlara bakmayıp statükoyu korumakla da suçlayacaklar önüne geleni…
Statüko Çatalköy’de ölen İsmailovdur, Hamitköy’de patlayan bombadır, dün havaya uçan cephaneliktir.
Yaşananları sadece bir “kaza” diye yorumlayıp kolaya kaçanlar ise bu ülkedeki statükonun başlangıç noktasını ya anlamamıştır ya da statükonun başına geçme tutkusu, toplumsal tüm değerlerin önüne geçmiştir.