Kıbrıslı Rum İşverenler ve Sendikalar Sektörel Toplu Sözleşme İmzalarken, Sendikalaşmaya Karşı olmak!
Bugün Ada’nın güneyinde turizm sektörüne yönelik toplu sözleşme imzalandı.
Turizm Bakanı “2 milyon turist 2 milyar dolar gelir” açıklaması yaparken, Otelciler Birliği ekonominin motorunu oluşturan turizm sektörüne yönelik “mega projelere” referans verip, kitle turizmi dışındaki tüm modellere yol verirken, işin emek tarafını da konuşalım mı?
Yerli istihdam konusuna dahi girmeyeceğim.
Çünkü, emek piyasasındaki koşullara dair anlayışımız o kadar geriden geliyor ki, sorun olarak belirlediğimiz şeyler bile anlamsız kalıyor.
Konuya geçelim…
Kıbrıs Otelciler Birliği, İşverenler Sendikası ve İşçi Sendikaları turizm sektörüne yönelik kolektif anlaşma imzaladılar.
Tek firma yada bir iş veren değil; tüm sektörü kapsayan bir anlaşma imzaladılar.
Anlaşmadan dolayı sağcı sendika SEK başkanı “Sosyal Diyalog Mekanizması”nı övüp; bunun ne kadar avantajlı bir yöntem olduğunu söyledi. Solcu sendika PEO başkanı ise “istediğimiz her şeyi alamadık ancak sektörün emek boyutu ile ilgili radikal bir dönüşüm yakaladık” dedi. Ardından da şöyle ekledi “Otelcilik sektöründeki işçilere yönelik hükümet ve işverenlerle, sektöre dönük kabul edilebilir bir asgari ücret belirledi.”
Sağ ve sol sendikal federasyonlar, hükümet (sağcı DİSİ) ve İşveren örgütü (OEV) arasında Nicosia Hotel’de 2 güne yayılan ve 24 saat süren müzakerelerin ardından işçi tarafının kazanımları sadece kabul edilebilir bir asgari ücret değil aynı zamanda işçilerin haftanın 5 iş günü çalışması, çalışma süresinin 38 saati aşmaması, temel maaş üzerine hayat pahalılığı ödeneği ve ihtiyat sandığı yatırımları da var.
SEK başkanı Matsas iş barışının öneminden bahsederken, toplu sözleşmenin 2 yıl değil 4 yılı kapsamasında da mutabık kaldıklarını söyledi. Şüphesiz bu işverenin ve işçilerin uzun dönemli planlar yapabilmesine de olanak sağlamakta.
İşveren Sendikası başkanı Antoniu ise “her aktörün kazanım ve kayıpları olduğunu ancak sonucun otelcilik sektörünün kazanımı olduğunu” belirtti.
Çalışma Bakanı Zeta Emilianidou “sonuç işçilerin hakları açısından ve sektörün rekabet edebilirliği açısından dengeli oldu” şeklinde yorumlarken, ulusal bir asgari ücretin de belirlenmesine yönelik çalışmaların sürdürüldüğünü, tam istihdam koşulları ile birlikte ulusal bir asgari ücretin uygulanmasının mümkün olacağını belirtti.
Tüm bu noktalara bakınca, kuzeydeki işverenlerin sendika karşıtı tutumları, sendikalaşmayı lanetleyen anlayışlarını kavramak daha da zorlaşıyor. Üretimin emek ve sermaye girdisinini birleşimi olduğunu görmek istemeyip; tek taraflı oluşturulan ekonomik ilişkilerin sürdürebilir olmadığı aşikar.
Ada’nın güneyi kapitalizme tam olarak entegre olurken, sendikalar sektörlerin geleceği için önemli olanaklar yaratıyor ve bunu yaparken emekçileri koruyor; kuzeydeki “ahbap çavuş düzeninde” emek hareketinin geldiği durum bugünden kopmuş, ihtiyaç ve güncel anlayışlardan uzaktadır.
Maalesef işin hükümet kanadına ise ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Eğer Kıbrıs Rum toplumundaki emek hareketlerinden ders almayı ideolojik olarak sorunlu buluyorlarsa, sermayeden de birşeyler öğrenebilir ve bu öğrendiklerini “yerli” sermaye sınıfına anlatma görevini üstlenebilirler.
Sendikalar ise özelde sendikalaşma konusunu daha ne kadar öteleyecekler bilemiyorum. Ancak, Toplu İş Sözleşmeleri Yasası dahil sendika ve çalışma yasasının elden geçmesi için çalışma yapmadıkları ve bunu gündeme almadıkları sürece, yanıbaşımızda olan olayları bulunmaz hint kumaşı gibi anlatmaya devam edeceğiz.