Seçim dönemlerinde belli başlı partilerin seçim için harcadığı paraları telaffuz etmek zordur…
Seçim kampanyaları için harcanan paralarla bu ülkede neler yapılmaz…
İnsanımızın bu tarz kampanyalara ihtiyacı var mı?
Ne yazık ki sandık sonuçları bu sorunun cevabını kendiliğinden veriyor…
Kimin ne söylediğinin, neyi, hangi zeminde tartıştığının ve ne yaptığının önemli olmadığı zamanlardan geçiyoruz…
Partilerin seçim için harcadığı paraya paralel olarak seçim sonuçları şekilleniyor…
Partiler bu kadar parayı nereden buluyor?
Partilere bu bağışı kim yapıyor?
Liberal söylemle iş insanları…
Anlaşılması için patronlar…
Partileri iktidara taşıyan, siyasilerin meclise girmesini sağlayan patronlardır…
* * *
Akıncı ve Kıbrıs Türk Ticaret Odası(KTTO) arasında bir anlaşmazlık var…
Toplumun çoğunluğu bundan rahatsız olmuş durumda…
Denktaş 74’ten sonra Türk Çarşısı yaratmak gerektiğini söylemişti…
Türk Çarşısı olarak ifade ettiği kesim aslında Türk patronlardı…
Bugün ise patronlar KTTO’da örgütlenmiştir…
Gerek Türkiye’de gerekse Kıbrıs’ta Türk Çarşısı nasıl oluşturulmuştur?
Müslüman olmayan kesimlerin iş yerlerine, sermayelerine el koyarak…
Ganimetle, hırsızlıkla, gasp ederek o dönemin Türk esnafları bugün büyük işletmelerin başında olmuştur…
Adanın kuzeyindeki patronların çoğunun mal varlığı da Kıbrıslırumların, Kıbrıslıermenilerin mallarını gasp ederek oluşmuştur…
Patronlar tarihin hiçbir döneminde kendi çıkarlarını zedeleyecek hiçbir siyasi hareketin parçası olmamıştır…
Buna karşın, kendi çıkarlarını zedeleyecek kesimlerin ortadan kaldırılması için ellerinden geleni de yaparlar…
Bunun içinde siyasi cinayetlerde vardır…
Patronlar ve Akıncı arasında daha önce herhangi bir çıkar çatışması yoktu…
Bugün bu çıkar çatışmasının olma sebebi Akıncı değildir…
Bu çıkar çatışmasını yaratan Ankara ve buradaki yerli işbirlikçileridir…
Sermaye kendi çıkarları doğrultusunda yüzünü Ankara’ya döndüğünü bir kez daha göstermiştir…
KTTO’ya Cumhurbaşkanlığı’ndan verilen cevap ise burjuva siyasetinin dayattığı gibidir…
Bürokratik sınırlar minvalinde patronlara cevap verilmiştir…
Mesele Akıncı değil, sosyal demokrasinin yumuşak geçişlerle, egemen çevrelerle, bürokrasinin dayattığı ahlaki çerçevede uzlaşmasıdır…
Akıncı’ya seçim zamanı seçim bütçesini oluşturmasını sağlayan patronlar değil miydi?
Gelecek seçimlerde eğer seçimlere katılırsa bu bütçeyi yine kim oluşturacak?
* * *
Geçtiğimiz hafta Kutlu Adalı mezarı başında anıldı…
Kutlu Adalı siyasi bir cinayete kurban gitti…
Öldürüldü…
Bu siyasi cinayet ne ilktir ne de son olacaktır…
Bugüne kadar iktidara gelen hiçbir parti bu konunun üstüne gitmemiştir…
Bu olay kapanmıştır diğer kapanan siyasi cinayet dosyaları gibi…
Bu cinayetin sorumlularından hesap sorulması önemlidir…
11 Aralık 1995 ve 16 Ağustos 1996 arasında Hakkı Atun başkanlığında DP ve CTP iktidardaydı…
16 Ağustos 1996 ve 30 Aralık 1998 arasında Derviş Eroğlu başkanlığında UBP ve DP iktidardaydı…
Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 yılında bu ülkede katledildi…
O günden bugüne hiçbir siyasi iktidar bunun hesabını soracak cesareti kendinde bulamadı…
* * *
Nerdeyse her hafta trafikte insanlarımız devlet tarafından katlediliyor…
Usulsüz ihaleler…
Bu ihaleler sonucunda, trafikte yapılan yanlış uygulamalar…
Bunların bir sonucu…
Hiçbir mühendis, hiçbir bakan, hiçbir şirket sahibi bu kazalardan yargılanmadı…
Gazeteler, ölülerin isimlerini, hurdaya dönmüş arabaların resimlerini manşete taşıyor…
Ölülerin sayısı artıkça gazetelerdeki manşetler de büyüyor…
Bu ülkede mezarcılar en çok parayı kazananlar arasındadır her halde…
Bir de belediyeler tabii…
Ölü doğuruyor memleket…
Ölü sayısı arttıkça mezarcıların cebi doluyor…
KKTC’nin en büyük sektörü ne turizm ne de üniversiteler…
Mezarlıklardır yükselen en büyük sektör…
* * *
Sevgili okuyucu…
Sana üç farklı konudan bahsettim…
Bu memlekette sorunlar bitmez…
Yanlış tedaviden dolayı hastanelerde işlenen cinayetlerden…
Öldürülen kadınlardan, öğrencilerden, işçi cinayetlerinden…
Yediğimize içtiğimize atılan zehirlerden, kanser hastalarından bahsetmedik bile…
Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın batırılmasından, üniversite patronlarına verilen teşviklerden…
Turizm patronlarına akıtılan paralardan, üstelik kerhanelerden, casinolardan da bahsetmedik…
* * *
İçimden işçi demokrasisi yazmak geçiyor…
Sonra, diyorum. Siz bana gülmeden kendi kendime ben güleyim…
Bu ülkede burjuva demokrasisi bile yoktur, diyorum…
Demek zorunda kalıyorum…
Bütün bu anlattığım sorunların çoğunu burjuva demokrasisi çözebilir…
Bu ülkedeki tek kavga demokrasiyi inşa etmek olmalıdır…
Bizim bütün mücadelemiz demokrasi mücadelesidir…
İşgal o yüzden bir an önce sonlanmalıdır…
Bir ülkede siyasiler patronlardan para alarak iktidarı ele geçiriyorsa, o ülkede demokrasi yoktur…
Bir ülkede siyasi cinayetler aydınlatılmamışsa, o ülkede demokrasi yoktur…
O ülkenin ihalelerinde yolsuzluk varsa…
Boktan yollarında insanlar çatır çatır ölüyor, hiçbir siyasi yargılanmıyorsa…
Bu ülkeye üniversite öğrencisi olarak getirilen çocuklar teker teker ölüyor ve devletin hiçbir kurumundan hiçbir açıklama yapılamıyorsa…
Gençler, üniversitelere gidip, mezun olduktan sonra işsiz kalıyorsa…
O ülkede demokrasi yoktur…
Devletin başında olan kişi nasıl olurda mağdur olur? Bu mağduriyetin sebebini bilmez mi?
Bilir de vicdan taşımaz mı? Halkını kavgaya çağırmaz mı?
Bu toplum işgalcisiyle hesaplaşamazsa, yolsuzluk, usulsüzlük yapan siyasilerini yargılayamazsa, siyasi cinayetlerin hesabını soramazsa…
Bu ülkeye hiçbir anlamda barış gelmez dostlar…
Bu rejimin çıkışı yoktur…
Bu düzen eşitlikçi, adil, şeffaf bir yapıya kavuşamaz…
Böyle bir düzen bu ülkede istemiyorlar, isteseler 45 yılda kuramazlar mıydı?
İşte tam da bu yüzden…
Demokrasi için, barış için, özgürlük için…
Yeni bir kavgaya başlamamız gerekiyor…
Bu yazı ilk olarak Afrika gazetesinde yayınlandı.