Kudret Özersay’ın Kapalı Maraş bölgesine dair envanter çalışması yapılmasına yönelik açıklaması son günlerde gündemi meşgul ediyor. Anastasiadis ile gerçekleşen yemek bilgisinin Cumhurbaşkanı ile paylaşılmaması ile başlayan tepki, Maraş’ta envanter çalışması yapılması kararı ile devam ederken; en son da Başbakan Tatar’ın “Maraş’ı açar orayı Las Vegas yaparız” demeçlerine kadar uzanan açıklamalar nihayetinde Dışişleri Bakanı Özersay’ niyetin sadece “envanter çalışması” olduğunu vurguladığı ikinci açıklamayla netleşti.
Genelde Halkın Partis’ine, özelde ise Kudret Özersay’a dönük tepkiler hızla yoğunlaşırken, bu adımın yine bir hinlik barındırdığı tepkisi aslında kamuoyunda Dışişleri Bakanına yönelik güvensizliği gözler önüne serdi. Bunun esas sebebi Özersay’ın temelde Kıbrıslı Türklerin geleceğinden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin jeostratejik çıkarlarını önceliklendirdiğine yönelik yaygın inanış olmalı.
Bu aşamada Dışişleri Bakanı Özersay’ın arka arkaya yaptığı hatalarla kredi kaybetmesinden kaynaklı güven problemini bir kenara koyarak, ciddi anlamda önemsediğim bu konuda, objektif bir değerlendirme yapmanın gerekli olduğuna inanıyorum.
Uzmanların Maraş’a girerek oranın durumuna yönelik bir çalışma yapma talebi Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın 21 Mayıs 2014 tarihindeki Kıbrıs ziyareti sırasında gündeme gelmişti. Buna yönelik ilk işaret 11 Şubat 2014 tarihinde, Eroğlu ve Anastasiadis’in müzakerelere yönelik bir çerçeve açıklama yapmasının ardından Beyaz Saray’dan gelmişti. Barack Obama başkanlığı döneminde, Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada federasyona yönelik vurgu yapılmış, güven yaratıcı önlemlere yönelik destek belirtilmişti. Açıklamada Maraş ile ilgili olarak “ABD her iki toplum tarafından kabul edildikleri zaman, çözüm müzakerelerini kuvvetlendirecek olan Mağusa bölgesinin gelecekte yeniden canlandırılmasına yönelik önlemleri de içeren olası inisiyatifleri araştırmak için, tüm ilgili taraflarla diplomasiyi sürdürecektir” ifadesini içeriyordu.[1]
Biden ziyaretinde ise uzmanların Maraş’a girmesi konusu gündeme gelmiş; ancak bu sefer Kıbrıs Türk tarafı uzmanların arasında Kıbrıslı Rumların olmasının sakıncalar barındırdığını belirtmiş ve “çekilecek fotoğrafların” olumsuz propagandaya sebep olacağı bahanesi sürülmüştü. Maraş’a yönelik böyle bir adımın çözüm konusunda uluslararası toplumun ikna edilmesi ve Kıbrıslı Rum toplumuna olumlu bir beklenti yaratacağı değerlendiriliyordu.
2015 yılındaki seçimlerde ise Mustafa Akıncı’nın Maraş konusunu barındıran seçim propagandası, etkili olmuş; Eroğlu defalarca Maraş konusunda rakibine cevap vermeye çalışmış ancak kamuoyu algısını değiştirememişti.
İşte tüm bu süreçlerin ardından Bakanlar Kurulunun, “envanter çalışması” açıklaması iki boyutta önemlidir. Birincisi, buradaki açıklanan pozisyon bizzat eski müzakereci Özersay ve UBP’nin en önemli lideri Eroğlu tarafından reddedilmişti. Bu açıdan UBP ve Özersay’ın bu konuyu gündeme alması aslında “AB altında iki devletli çözüm” pozisyondaki fiyaskonun ve uluslararası toplum gözünde darmadağın olan imajın düzelmesi için önemlidir. İkincisi, Özersay’ın Cumhurbaşkanlığı hazırlıklarına dair önemli bir adımdır. Halihazırda zor zamanlar yaşayan Özersay’ın imajının toparlanması ve yeni bir gündem üzerinden “Türkiye’nin adamı” imajını düzeltmesi için önemlidir.
Ancak onca açıklama arasında hala daha kimsenin en önemli soruyu sormadığını gözlemliyorum. “Envanter çalışması” neleri içerirse uluslararası toplum ve çok daha önemlisi oradaki mülklerin sahibi olduğu şüphe kaldırmayan Kıbrıslı Rum hak mağdurları için tatmin edici bir şey yapılmış olur?
Daha öne bir envanter çalışması yapıldığını ve kaç kilise, kaç hotel, kaç mesken olduğu biliniyor. Eğer sadece bir bina sayımından bahsediliyorsa, kuvvetle muhtemeldir ki pek de işe yarayacak bir adımdan bahsetmiş olmayacağız.
Bu açıdan uluslararası toplumun tatmin olacağı bir çalışma neleri barındırmalıdır sorusu daha önemli bir hale geliyor ve doğrusu bu konuda Özersay’ın somut bir planı olup olmadığını bilmiyoruz.
Çünkü eğer bina sayımı değil de, mevcut bina sağlamlığı, deprem ve afet ile ilgili güncel düzenlemelere uygunluk, ekonomik olarak anlamlı bir alan yaratılması, bölgenin Mağusa kentinin kuzeyi ve güneyini sağlıklı bir bağlantı ile birleşmesi, gelişim hedefleri, gelecek hedefleri gibi konulara da cevap vermesi gerekmektedir.
Bu açıdan da yapılacak olan projenin 24 aya kadar yayılabileceği öngörülmeli, ciddi ekonomik kaynak yaratılmalıdır. Aynı zamanda yaratılacak olan ekonomik modelin, bölgenin ve ülkenin gelecek vizyonu ile uyumlu ancak eş zamanda geçiş dönemi adaletini sağlayacak nitelikte organize edilmesi gerekmektedir. Geçmişteki acıları ve travmaları aşabilmek için çeşitli araştırmaların yapılması gerekmekte, ülkedeki üniversitelerin de sürece dahil olması gerekmektedir. Bu aynı zamanda kurumlar arası da işbirliklerini çoğaltırken, esas olarak bir zamanlar kapalı bölgede yaşayan insanların geçmiş ve geleceklerini bağlayabilecekleri nitelikte olması gerekmektedir. Bu açıdan “envanter” çalışmasının sınırı sadece mevcut binaların sayısı dışında birçok başlığı barındırması ve belki de uzlaşma komisyonlarının ön hazırlıklarını da barındıran unsurları içermesi gerekmektedir.
Birçok konuda adada yeterli bilgi birikiminin olmadığı da gerçektir. Bu açıdan baktığımızda Maraş’a dair envanter çalışmasının hem iki toplumlu hem uluslararası uzmanları barındırması kaçınılmaz olacaktır.
Meseleleri alt alta koyup, sağlamasını yaptığımızda Özersay eğer ucuz bir propagandadan değil de, yapıcı bir çözümden bahsediyorsa hem bütçe hem de insan kaynakları konusunda Ada’da çalışmalar yapan BM, AB ve Dünya Bankası gibi kurumlar ve üniversitelerin desteğini alması gerekmektedir.
Tabi tüm bunların yapılabilmesi metodolojik olarak kapsayıcı bir sürecin yaratılması ile mümkündür. Bu açıdan iki toplumda Kapalı Maraş ve Geniş Mağusa bölgesi ile ilgili çalışmalar yapan Mağusa İnisiyatifi, Ammachostos H Poly Mas (Mağusa Kentimiz), Hands on Famagusta, MASDER, MAGEM, Mağusa Kent ve Ekoloji Platformu vs gibi sivil toplum örgütlerinden diyalog ve iş birliğinin nasıl olacağı ve neleri barındırması gerektiği noktalarına dokunan bir süreci de eş zamanlı olarak başlatması gerekmektedir.
Aksi halde, kendimizin çalıp söylediğimiz ve herhangi bir paydaşı inandırmanın güç olacağı, gelecekte “Geniş Mağusa bölgesine” yatırım yapmayı planlayan girişimcilere yada uluslararası örgütlere ekonomik olarak sürdürebilir ve güvenilir olmayan bir “envanter çalışması” kaynak yaratmaya da yardımcı olmayacaktır. Yapılacak olan çalışma sadece rafta yer tutacaktır. Özellikle Kıbrıslı Rum toplumunu ve Maraş’ta yerlerinden edilmiş insanları dahil etmeden yapılacak her toplantı, verilecek her karar tepkileri arttıracak; işbirliği olasılığının daha doğmadan yok olmasına neden olacaktır.
[1]https://obamawhitehouse.archives.gov/the-press-office/2014/02/11/statement-press-secretary-cyprus