Avrupa Parlamentosu seçimleri geride birçok konu başlığı bıraktı…
Kıbrıslı Türk adayların oluşturduğu Yasemin Hareketi vardı bir yanda…
Diğer yanda Akel’in ilk kez Kıbrıslı Rum adaylar arasında çıkardığı başka bir Kıbrıslı Türk…
Kıbrıs Sosyalist Partisi’de iki Kıbrıslı Türk adayla seçime katılmıştı…
Tartışmalar ve gerginlik Yasemin Hareketi ve Niyazi Kızılyürek taraftarları arasında geçti…
Günün sonunda Niyazi Hoca Avrupa Parlamenteri olarak seçildi…
* * *
Yaseminler seçimi kaybetti…
Şener Levent seçimden sonraki yazısında beklediği oyu alamadığı için hayal kırıklığına uğradığını belirtmişti…
Niyazi Kızılyürek’i destekleyen dostlarına ise kırgınlığını anlatıyordu…
Yasemin Hareketi’nin siyasi argümanları, tek devlet, işgal, Erdoğan ve onun burada yarattığı rejime karşı oluştu…
Niyazi Hoca ise Federal Kıbrıs ve barış üzerinden propagandasını yapıyordu…
Oyumu Yasemin Hareketi’ne verdim…
Genel olarak her iki siyasal görüşle de düşüncelerim örtüşmüyor…
Merkezi devletin ortadan kalktığı, iktidarın tabana yayıldığı, bölgesel yönetimlerin aktif olduğu, askersizleştirilmiş, sınıfsız bir barış var benim kafamda…
Özellikle devletin nasıl olacağı noktasında her iki gruptan da farklı düşünüyorum…
Federal devlet veya Üniter devlet yapısının bu ülkedeki merkezileştirilmiş güç ilişkilerini ortadan kaldıracağını düşünmüyorum…
Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı kimliğinin benim için bir önemi yok. Önemli olan karşımdaki insanın ne düşündüğüdür. İdeolojisinin ne olduğudur…
Bu saatten sonra Kıbrıs’ta ulusal temelli bir kurtuluş mücadelesi verilmesi, bu ülkenin devrimcilerini başka bir noktaya taşır…
Bu nokta sorunludur…
Federal Devlet anlayışının da etnik kökenleri kışkırtacak zemini taşıdığını düşünüyorum…
Nitekim bu hem Türkiye’nin hem de KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın resmi tezdir…
Akıncı geçen haftalarda Tatar ile olan tartışmasında bunu tekrar dile getirdi…
* * *
Yasemin Hareketine oy vermemin sebebi, özellikle Şener Levent’in seçilmesi durumunda işgale ve kuzeydeki insan hak ve özgürlüklerine yapılan saldırıların AB’de dile getirilmesiydi…
Niyazi Hoca’nın işgale karşı bir mücadele başlatacağını ya da adanın kuzeyinde yaşanan insanların, hak ve özgürlükleri için mücadele edeceğine inanmıyorum.
Benim inanmamam, Niyazi Hoca’dan bunları talep etmeme engel değil tabii…
Engel olmamakla birlikte Niyazi Hoca belki beni yanıltır ve Akel ile birlikte böyle bir mücadele içine girer…
Bu talepleri sadece Niyazi Hoca’dan değil aynı zamanda Akel’den de talep etmeliyiz…
Kıbrıs Cumhuriyeti, AB yurttaşı olan insanların veya bu iki yapının da yurttaşı olmayan insanların hem kuzeyde hem de güneyde yaşadığı hak ihlalleri var…
Eğer Akel bu hak ihlalleri için çözüm önerileri bulmazsa, mağduriyetler çözülmezse veya hukuk mücadelesi verilmesine yardımcı olmazsa, Niyazi Hoca’nın seçilmiş olmasının hiçbir anlamı kalmaz…
Dahası Akel’in geçmişte yaptığı hataları aklamaz…
Akel böyle bir siyasi mücadeleye girişirse, her şey çok farklı olabilir…
Ülkedeki ezilenleri kendi çatısı altında toplayabilir…
Yapmazsa, Akel ile ilgili ortaya çıkan yargıların daha da sertleşmesine neden olur…
Bu süreçte kırılmanın, birbirimize kızmanın da anlamlı olduğunu düşünmüyorum…
Yasemin Hareketine oy vermeyenlerin işgali onayladıklarını da düşünmüyorum…
Bunun birçok sebebi olabilir…
Yasemin Hareketi’nin kolektif bir seçim ekibi kurması gerekiyordu…
Orada örgütlü bir seçim çalışması yapılmalıydı…
Gerek videolarla gerekse görsellerle hem güneyde hem kuzeyde seçim çalışması, seçim kampanyası şeklinde yapılmalıydı…
Seçim kampanyası kolektif bir biçimde tartışılmalı ve tabana yayılmalıydı…
Yasemin Hareketi bence karar vermeli…
İşgale karşı örgütlü bir mücadele verecek mi yoksa sadece belirli seçimlere belirli zamanlarda girecek mi?
Bu çok önemli…
Çünkü artık insanlar sadece ne söylediğinize bakmıyor…
İnsanlarla birebir temas etmeniz gerekiyor…
Dijital dünyanın propaganda araçları…
Siyaset yapma biçimi çok değişti…
Ona göre yeni yöntemler bulunulmalı…
Bu kırgınlığı anlıyorum tabii…
Yıllarca rejime karşı direnmenin, gerek silahlı gerekse söylemsel saldırıya uğramanın yarattığı bir yılgınlık ve umutsuzluk var…
İnsan memleketine de, insanlara da küsebiliyor…
Bu gayet insani bir duygu…
Bu duyguyu, bu mücadelenin içinde olan herkes yaşıyor…
Benim açımdan bu kırgınlık anlaşılırdır ancak bu Afrika Gazetesi’ni daha da yalnızlaştıracaktır…
Afrika’nın sesinin çoğalmasına tartışmasız herkesin ihtiyacı vardır…
O yüzden Afrika kendisi gibi düşünmeyen solu da kucaklamaya devam etmeli…
Bu Afrika’nın sesinin yükselmesi için önemli…
* * *
Kıbrıs Sosyalist Partisi’ de önemli bir siyasal hareket…
Ancak örgütlenme biçimini değiştirmeli…
Söylemlerini güncellemeli…
Ekoloji, feminizm, queer siyaset alanında sosyalizmle bağlar kurmalı…
İnsanın esaretinin ve sömürüsünün kapitalizmle geldiğini biliyoruz ancak yeni nesillerle temasa geçilmek isteniyorsa sosyalizm mücadelesinden kopmadan bu alanlarla ilgili de çalışmalara girişilmeli…
Politik argümanlar üretilmeli…
Genç nesillerle olan temasta ne yazık ki bunları görmezden gelemeyiz…
Kimlik siyasetinin sorunlu olduğunu düşünmeme rağmen bunları söylüyorum…
Bu alanlarla temasa geçilmesi gerekliliğini ifade etmek istiyorum…
Bu da kadroların gençleştirilmesi ve artık partinin içindeki genç dostlarımızın daha görünür olmasıyla olabilecektir…
* * *
Gerek parlamento da gerekse parlamento dışında…
Bütün mücadele alanları sınanmalı, denenmeli…
Şu an adadaki sol büyük bir çaresizlik içinde…
Gerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nde gerekse AB parlamentosunda etnik kimlik üzerinden siyasi temsiliyeti aramayı bir kenara bırakmalıyız…
KKTC meclisinde milletvekillerinin çoğunluğunun etnik kökeni Kıbrıslı Türk…
Ama ne düşünüyorlar, ekonomik ilişkileri nasıl kuruyorlar…
Sizleri gerçekten temsil ediyorlar mı?
Mesele bu…
Aksi takdirde etnik merkeziyetçi yaşam biçimimiz içinde boğulup, gideceğiz…
Bu yazı ilk olarak 30 Mayıs 2019 tarihli Afrika gazetesinde yayınlandı.