İstikrarlı bir istikrarsızlık…
Gazedda’tan arkadaşlarla konuşuyoruz. Bir değerlendirme yazısı yazalım mı diye.
Bir arkadaş “gerek yok, eskileri baştan paylaş, insanlar yeni zannedeceklerdir” diyor.
Diğeri “usanırım be gardaş” diyor.
Hükümet düştü ya, çok fazla ciddiye alamıyoruz sanırım, hükümet düşmeden de ciddiye alamadığız gibi.
Sosyal medyadaki paylaşımlara bakıyorum. Yazılabilecek, söylenebilecek her şey söylendi gibi.
Herkes öfkesini, tepkisini, savunusunu ve komplo teorilerini ortaya döküyor.
Yaşanan her şey bir kısır döngünün içinde yuvarlandığımızı, bu döngünün duvarlarına vurup vurup yıprandığımızı hissettiriyor.
kktc kurulalı 36 yıl olacak. 36 yılda 34 hükümet gördü ve gömdü bu topraklar…
Şimdi kim bu ülkede Kıbrıslı Türklerin egemenliğinden veya istikrarından bahsedebilir.
Her zaman diyoruz tekrarlayalım.
Bir kez daha kktcnin yönetilememe üzerine kurulu çürük bir mekanizma olduğunu gördük. İktidar, egemenlik veya gelecek gibi kavramların bu coğrafyada karşılığı yoktur.
Artık bu tarz bir siyasetin de yani devlet, hükümet ve odağına kktcyi alan bir siyasetin olumlu anlamda kurucu bir işlevi de yoktur. Bunu her yaşanan yeni deneyimde görüyoruz.
Erhürman daha bu sabah “istikrarlı bir hükümete ihtiyaç var” dedi.
Gülüp geçmeli mi? Çünkü artık ciddiye almakta zorlanıyoruz
Olağan üstü koşullarda olağan ifadeler ve olağan siyasetler ancak yeni çöküşlerin yolunu döşemektedir.
Sol ve demokratik kesimler açısından ana akım siyaset bitti. Bunu anlamamakta ısrarcı olmak, bu çürümüş kısır döngünün içinde mahsur kalmaktan artık memnuniyet duymakla eş değerdedir.
Hükümetlerinin ilk günlerinde o kadar atıp tutan ortaklar, bu süreç boyunca hayata dokunan ne yapabildiler? Benim aklıma gelen ilk şey Derinya ve Aplıç kapısı… O kadar! Bu da yıllardır Mağusa İnisiyatifi’nin sürdürdüğü çabalar sonucunda gerçekleşti. Bunu da eklemek lazım.
Dörtlü koalisyon için günü geçiştirme de buraya kadarmış. Hakikat ile yüzleşilmediği sürece de hükümetçilik oyunları böyle günü geçirme seansları olarak devam edecek.
Geçenlerde Yenidüzen gazetesinde Tacan Reynar yazdı… Makul muhalifler diye…
Annan Planı çocuklarının artık bürokrasinin içinde yer aldığını ve bu jenerasyondan bir makul muhalif karakterinin oluştuğunu söyledi.
Makul olmak her zaman sistem tarafından benimsenmeyi ama aynı şekilde de sistemi benimsemeyi gerektirir. Bu yaşadığımız süreç de böyleydi işte. Bir yandan muhalif değerler üzerinden politika üretmeye çalışılırken diğer yandan kktcyi nasıl yaşatabiliriz noktasına varılabiliyorsa, oradaki yansımayı tanımlayacak ifade kesinlikle makullüktür. Özellikle de CTP ve TDP noktasında bu makul muhalifliğin de nasıl iflas edebileceğini gün be gün yaşayarak gördük.
“Güneye günlerdir geçmiyorum” veya “Türkiye bizim canımızdır” gibi ifadelerden, Ankara’nın Kıbrıs’ın kuzeyindeki etkisini reddetmelere kadar varan kendini ispat etme ve makul olma çabası da bugün bu kısır döngülerin ve makullük hallerinin gülünç birer anısı olarak belleklerimize kazındı.
Şimdi ne olacak?
Açıkçası kktc siyasetinde ne olacağı çok da umurumda değil. Asıl umurumda olan, odağımızı egemen siyasetin iktidar, hükümet ve egemenlik gibi kısır döngüler üreten çarklarından kurtulup yeni bir kamusallık alanında, merkezinde devletin değil de alternatif yönetim biçimlerinin olacağı bir siyasal hat çizilip çizilemeyeceği.
Net olmakta fayda var… Rotasını kktcnin rotası yapmış hiçbir siyasal hareket özgürleşme mücadelesine katkıda bulunamaz. Evet yeni bir rotaya ihtiyacımız var. Özgürleşme siyasetine. Çünkü artık sıkışıp kaldık ve nefes almakta zorlanıyoruz.