Mart ayının sonuna yaklaşılmasıyla 2019 yılının ilk çeyreği kapatmak üzere olduğumuzu söyleyebiliriz. Peki son dönemlerde Türk lirasındaki devalüasyon şokunun ardından adanın kuzey yarısındaki ekonominin durumu ile beklentilerimi paylaşmayı hedefliyorum.
2019’un ilk çeyreğinin sonuna geldiğimizde, birkaç önemli öngörünün altını çizmekte yarar var.
- TC – KKTC ekonomik protokolü hala daha imzalanmış değildir.
- Merkez bankasının 2018’in 4. Çeyreğini yansıtan rapora göre, son çeyrekte Türkiye Cumhuriyeti’nden KKTC’ye yapılan yardımlar %55 oranında azalmıştır.
- Yaz dönemi yaklaşmakta, öğrencilerin sayısı 2. Çeyreğin sonunda azalacak ve 3. Çeyrekte öğrencilerin yarattığı ekonomik fayda da aynı oranda azalacaktır.
- Gelen turist rakamlarında azalma mevcuttur. Bu da yaz döneminde geçen yıla oranla daha az turist geleceğine işaret etmekte, ekonomik genişleme faaliyetlerinin geçen yıldan daha kötü olacağı beklentisini arttırmaktadır.
- Yağışların tarım ürünlerine yönelik bolluk yaratma ihtimaline rağmen, TC ile ekonomik protokolün imzalanmamış ve doğrudan gelir destek bütçesinin Maliye Bakanı tarafından daha az olacağına yönelik açıklamalardan sonra, gıda fiyatlarında yukarı yönlü hareket etme ihtimali yükseliyor.
- Farklı sebeplerden dolayı Mağusa ve Girne’de inşaat sektöründe tıkanıklık yaşanıyor.
- Küçük işletmelerdeki genel talep düşüşü %30 ile %40 arasında görülüyor ve ekonomiye yakın zamanda para enjekte edilmemesi durumunda, kepenkleri kapatma noktasına gelinme ihtimali artıyor.
- Elektrik fiyatlarında yeni tarife seçeneğinin sunulması sonrasında, genel anlamda enerji fiyatlarında fiyat düzenlenmesi yapılması ve bunun tüm sektörleri etkileyeceği görülmektedir.
Tüm bunlarla beraber turizm fuar faaliyetlerine olan bütçenin azalması, kitle ve kumar turizmi kombinasyonu ile yaratılan ekonomik çarpanın görece sınırlı etkiye sahip olması da özellikle Mart ayı itibariyle sektörlere canlılık katması beklenen turizm sektörünün etkisinin sınırlı olacağına işaret ediyor.
Türkiye ekonomisinin durgunluğa girmesi, Mart sonunda yerel seçimlerin yapılacak olması ve ardından Türkiye ekonomisinde borç yapılandırılması yapacak yeni şirketlerin ortaya çıkacak olması kur yönünde de dövizin yukarı yönlü seyredeceğini gösteriyor. Hali hazırda bu ani dalgalanmalarla kendini göstermektedir.
Ayrıca, ekonomik protokol ile ilgili görüşlerin sonlanmasının ve TC – KKTC arasında imzalanacak ekonomik protokolün gerektirdiklerinin sosyal kutuplaşmaları da arttırma ihtimali söz konusudur.
Tüm bu unsurları ortaya koyduğumuzda; Kıbrıs’ın kuzeyinde dengesizliklerin birkaç açıdan ekonomiyi etkileyeceği kesindir.
Birincisi enflasyondan dolayı azalan toplam gelirin, daha büyük bölümü hayatı idame etmek için gerekli mecburi harcamalara gittiği görülmektedir.
İkincisi enerji fiyatlarının artması yaz döneminde bu harcanabilir geliri azaltacağına işaret etmektedir. Aynı zaman enflasyonun artacağının da kesin olduğunu göstermektedir.
Üçüncüsü, doğrudan gelir desteğinin azalmasının gıda fiyatlarını arttıracağı ve temel besin maddelerinin bile fiyatının artmasıyla, dar gelirlere yönelik ciddi sorunların olması muhtemeldir. Fakirleşme riski açıktır.
Dördüncüsü, satın alma gücü azalırken, borçlanma artmaktadır. Bu da bankaların dikkatli davranmaması durumunda borçların geri dönmeme ihtimalini arttırmaktadır. Bu borçlanma halinin artması, borçluların yeni borç alabilmesinin mümkün olmaması nedeniyle finansal sektöre krizin bulaşma ihtimali açıktır. Bu da öncelikli olarak bir üsre önce güneyde yaşanan “hair cut” yani “saç traşı” konusunu gündeme getirecektir ve mevduat sahiplerinden başlayarak bankacılık sektörünün kurtarılması hedeflenecektir.
Çok genel çerçevede uzaktan bir ses gelmektedir. Bu sesi erken duyup önlemler alınmadığı takdirde, seslerin tehlike çanları olduğu kesin olacaktır.