2000 yılından 2003 yılına kadar olan üç yıllık süre…
KKTC tarihinin en önemli gelişmelerinin yaşandığı kritik bir dönemdir…
2000’den 2003 yılına hatta 2004 “Annan Planı” referandumuna sarkan bu dört yıl…
Benimle birlikte, içinde bulunduğum jenerasyonun politikleşmesi açısından çok önemli yıllardır…
Bugün siyasetin içinde aktif olan karakterlerin neredeyse birçoğu o dönem politikleşmiş veya politik olgunlaşma sürecinin içine girmişlerdi…
O dönem bir iç savaşın çıkmasına ramak kalmıştı…
Ya KKTC son bulacaktı ama yerine ne konulacağı belli olmayacaktı…
Ya da ordu tarafından onlarca insan tutuklanacak ve o dönemin önemli siyasi karakterleri öldürülecekti…
Bunu engellemenin tek bir yolu vardı. O hamlenin imkânsız olduğunun düşünülmesine rağmen…
Gerek TC egemenleri gerekse buradaki işbirlikçileri tarafından bu hamlenin atılmasından başka hiçbir çare yoktu. İngilizler ve Amerikalılar için de Kıbrıslıtürkler belki de tarihsel süreç içinde ilk kez ciddi bir tehlike oluşturacaktı…
Bunun önüne geçmenin tek bir yolu kalmıştı…
Peki o hamle neydi?
* * *
2000 yılında Avrupa Gazetesi gazetecilerinden Şener Levent ve Ali Osman…
Denktaş tarafından, Denktaş’ın casusluk suçlamasıyla rejim tarafından tutuklattırılmıştı…
Denktaş delilleri gördüğünü açıklamış ama o delilleri hiçbir zaman ortaya koyamamıştı…
Bu tutuklamadan sonra 31 demokratik kitle örgütünün katılımıyla gerçekleşen büyük bir miting organize edildi…
Miting, “Bu Memleket Bizim Biz Yöneteceğiz” şiarıyla, “bağımsızlık ve demokrasi” talebiyle gerçekleşmişti…
20 binin üzerinde insan bu mitinge destek vermişti…
Ardından yine 2000 yılında “Bankalar Krizi” patlak verdi…
Kıbrıs Yurtbank, Everestbank, Kıbrıs Finansbank, Hürbank, Kıbrıs Endüstri Bankası ve son olarak Kıbrıs Kredi Bankası olmak üzere altı banka batmıştı…
Ki hâlâ bu paraların nereye gittiği KKTC devleti tarafından ortaya çıkarılmamıştır…
Paraları bankalar tarafından gasp edilen binlerce insan meclisi basmıştı…
KKTC tarihinde ilk kez polis arabası devrilmişti…
Çevik Birlik insanlara hiç acımadan göz yaşartıcı bomba, tazyikli su ve jopla müdahale etmişti…
2003 yılında 26 binden fazla kişinin katılımıyla…
“Çözüm ve AB Kararlılık Mitingi” gerçekleşmişti…
Okullar ve dükkânlar kapatılmış memleketin her yerinden insanlar otobüslerle mitinge katılım gerçekleştirmişti…
Ki referandum döneminde organize edilen mitinglerde bu rakamın 80 bine yükseldiği iddia edilir…
Bu mitinglerde…
Denktaş’ın istifası istenirken…
Çözümün bir an önce gerçekleşmesi ve ülkenin demokratik bir şekilde yönetilmesi isteniyordu…
Ülke büyük bir buhran içindeydi…
Sonraları ordu askerlerle, sivil çalışanlarıyla, sağ örgütlerle birlikte karşı eylemler organize edecekti…
Annan Planı döneminde, çözüm yanlılarının organize ettiği mitinglere bombalar konmuştu…
KKTC ekonomik anlamda çökmüş, kendi kendini döndüremez hale gelmişti…
* * *
İşte o hamle 23 Nisan 2003 yılında Ledra Palace sınır kapısının açılmasıyla yapıldı…
O dönemin UBP ve DP hükümeti bunu halkların yakınlaşması için mi yaptı?
Barış istediklerinden dolayı mı kapıları açtılar?
Ardından diğer kapılar açılmaya başlandı…
Binlerce insan Kıbrıs Cumhuriyet’i pasaportu aldı…
Güney’de binlerce insan çalışmaya başladı…
Avrupa’ya göç hızlandı…
Şu an binlerce insanın çocukları Avrupa’da…
Güney’deki okullarda eğitim aldı, alıyor…
Güneyden alışveriş yapıyor…
Hastanelerde tedavi oluyor…
Güney’de yaşayan Kıbrıslırumlar kuzeye geçip alış veriş yapıyor…
Kapıların açılması, hem ekonomik hem de sosyal anlamda KKTC’yi rahatlattı…
O zamandan sonra hem kitlesel hem de niteliksel olarak bir daha o kadar büyük mitingler gerçekleşmedi…
* * *
Peki şimdi bütün geçiş kapıları kapansa ne olur?
Buradaki rejim ekonomik ve sosyal anlamda devam edebilir mi?
O zaman KKTC’nin devamlılığını sağlayan, burada bir kargaşanın çıkmasını engelleyen…
TC egemenleriyle, orduyla Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan halkların karşı karşıya gelmemesini sağlayan bu kapılar aracılığıyla Kıbrıs Cumhuriyeti değil mi?
KKTC’yi ilelebet yaşatacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sağladığı imkânlar değil mi?
Yeni KKTC’yi savunanlar, KKTC’nin yaşayabilir bir devlet olduğu iddiasında olan hocalar…
Bu geçiş kapılarını bir kapatsalar ne olur?
Bu kapılar, egemen güçler tarafından KKTC’nin yaşatılabilir olması için açıldı ve açılıyor…
Bu ada da bu koşullarda çözüm hiçbir zaman gerçekleşmeyecek…
Çünkü her geçen gün çözüm isteyenlerin sayısı azalıyor…
Demokratik Kitle Örgütleri gücünü yitiriyor…
Ve en önemlisi uluslar arası egemenlerin Orta Doğu’daki varlığı için KKTC’nin devamlılığı hiçbir tehlike arz etmiyor…
Şu an, bütün bu tahlillerden sonra KKTC’nin garantörü ve aslında gizli ikinci anavatanı Kıbrıs Cumhuriyeti’dir diyemez miyiz?
Bu yazı ilk olarak 21.Mart.2019 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlandı.