Kötü zamanlardan geçiyoruz. Daha korkutucu olan ise en kötü zamanları henüz görmemiş olmamız.
Aynı anda birçok konuda umutsuzluk hali hakim. New York’ta, Genel Sekreter’in Kıbrıs konusunu gündemine bile doğru düzgün almadığı ortaya çıktı. Burada ise ekonomik dengesizliklerin sonucunda hızla yoksulluk artıyor. Banka faiz oranları yükseliyor. Borç ödeyenler büyük kayıplar yaşıyor. 4 partili koalisyon çeşitli açılımlar deniyor, ancak yeni olarak sunulan birçok şey (maaş desteği, sosyal sigorta desteği vs…) daha önce de uygulanan kısa dönemli programlar olduğu ortaya çıkıyor.
Tepki oylarının artması, kötünün iyisini yok ederken kötünün kötüsünü güçlendiriyor. Kötünün iyisi bize daha kötüyü gösterip kendinin en iyi olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Oysa ki, esas soru gerçekten kötü ile daha kötü arasında bir seçim yapmak zorunda mıyız? Barış, daha adil ve yaşanabilir bir hayat ve özgür olmak için kötüler arasında bir uzlaşı yapmak zorunda mıyız ?
Böyle zamanlarda alternatif düşüncelerin gelişebileceği zeminlerin oluşması beklenir. Oysa, çatışma kültürü ile zehirlenmiş aklımız çatışmacı iletişim yöntemleri ve biçimleri ile var oluyor. Hınç, nefret üzerinden var olmaya yatkın bir kültürün gelişmiş olması, doğal olarak bunun dışındaki uzlaşı dilinde konuşanların meşru zeminini zorlayıcı bir durum yaratıyor. Pasifist bir politik tavır, yeteri kadar çatışmacı olmadığı için “apolitik” olarak yaftalanıyor. Mesela, seçimi boykot etme tavrı, ötekilere yardımcı olacak şeklinde eleştiriliyor. Korkulan ötekiyi yaratan koşulların kaynağı “pasif direniş” yapanların değil, “çatışmacı biz” tarafından yapıldığı unutuluyor.
Ancak, sol için ne yapamayacağına dair konuşmak yerine, ne yapması geretiğine dair konuşmaya devam etmeliyiz. Hatta, daha önemlisi bu yapılacakları kapsamlı bir şekilde oturup yazıya dökmeli, barış, adalet, işbirliği ve dayanışma temelli bir siyasi iradenin temellerini oluşturmalıdır. İlk sorun “bunu kim yapacak?” şeklinde olacağı aşikardır.
Ana akım sol partilerin iktidar macerelerinin pahalıya patlayacağı kesindir. Yaşanan prestij kaybı siyasi yozlaşma ile birleştiğinden oralarda dönüştürücü bir açılım beklemek oldukça zordur. Aynı zamanda, meclis dışı solun da birbiri ile nasıl bir zeminde buluşacağına yönelik tartışması bir türlü meyve verecek olgunluğa ulaşmamıştır. Sendikalar konusu ise kara bir kuyu gibi.. Gerçekten nasıl bir kadronun bunu yapacağına dair sorunun cevapsız olması belki de sorunun neden çözümlenemediğine de işaret etmektedir. Ancak, sorumuz yanlış olabilir mi ?
Dönüştürücü bir hareketin ortaya çıkması için temel hareket noktasının “kişiler” üzerinden değil anlayışlar üzerinden kurulması gerekmektedir. Güçlü diyalog, etkin çalışma, ekonomik ve sosyal üretim kanallarının geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi ile anlayışların oluşacağı aşikardır.
Bunun bariz örneklerini sürdürebilir olmayan dönemlik etkinlikler olarak yaşıyoruz aslında. “Çatışmacı biz” olarak meydana indiğimiz çocukların eylemiyle sonuçlanan başbakanlık önü lamarina eylemleri yada Afrika gazetesi ve meclis damı olayları sonrasında hiçbir alternatif yaratamadığımız ortadadır.
Ancak, alternatif hareketlerin yarattığı sinerji geleneksel iktidar anlayışlarını yıkıp dökmektedir. Aklıma ilk gelen olaylardan biri “apolitik” Yuka Blend etkinliği. İçselleştirilmiş bir pasifist ruh halinin, dönüştürücü ve özgürleştirici potansiyeli adanın her tarafına yayılırken, çok katmanlı bir toplumsal alanın yaratılmasına olanak sağlayan sanat, müzik buluşmasıydı. Yuka Blend bir siyasi etkinlik değildi, ancak yeşil hattı aşan, birleştirici, enerji dolu bir iklim yaratacak kadar güçlüydü.
Özetleyecek olursam, sol ne yapmalı sorusuna cevap arayışı arzusunda “kimin ne yaptığından” çok yaratılan kültür, oluşturulan ekonomik, sosyal ve kültürel sonuçlara odaklanılmalıdır. Bu anlamda Yuka Blendvari hareketler, anlayışlar, ekonomik alanlar, sosyal iletişim süreçleri dönüştürücü solun esaslı nüvesini oluşturacağına inanıyorum.
Başlıkta sorunun cevabı tek bir yazı ie özetlenecek değil elbette. Ancak bir süre daha sürdürülemesi gereken bu tartışmanın, farklı boyutlarda da ele almaya çalışacağım. Bazıları için teorik zırva olarak anlaşılacak bu tartışmaların zenginleştirilmesi için belki çok farklı boyutlarına eğilmek gerekecek.
Bu aralar kendi adıma gazedda sayfalarında yüklendiğim misyon bu olacak.
Okuyucu katkılarıyla da zenginleştirmek umuduyla…