Çözüm yönünde beklentilerin çok yüksek olduğu Crans Montana zirvesi çözüm ile sonuçlanmadı. Ancak pek çoklarının söylediği gibi bu ne her şeyin sonu ne de BM parametrelerinin sonuydu.
Aksine Crans Montana zirvesinin kazanımları, Kıbrıs sorununun BM parametreleri temelinde çözümünü daha da kaçınılmaz kılmıştır. Bu zirvenin kazanımı olan Guterres çerçevesi erken federal çözüm için bir yol haritasıdır. Zirve sonrası bu harita doğrultusunda hareket edilmesi şarttı.
Ancak statükocu kesimler başta olma üzere pek çoğu Crans Montana’da çözüm yönünde kaybedilen fırsatı, hayal kırıklıklarını ve federal çözümün artık sağlanamayacağını öne çıkardı ve artık “evimizi temizlemeye” odaklanmamız gerektiğini söylediler. Üstelik çözüm hedefi ve mücadelesinin bunca zamandır “evi temizlemelerinin” önündeki esas engel olduğunu söylemekten de geri durmadılar.
Bazı çözüm yanlısı güçler Kıbrıs sorununu ve çözüm mücadelesini ön plana çıkarmaktan geri durdular. Yeni merkez sağ akımların ve hükümet olma arzusunun rehavetine kapılarak, ayrılıkçı rejime yedeklendiler. Geldikleri nokta ise kendilerini inkâr ve hüsrandır!
Daha solda siyaset yaptığını iddia edenler ise özellikle Kıbrıs koşullarında bir bütün olan ve paralel bir şekilde yürütülmesi gereken emek ve barış mücadelesini terk ettiler. Ve yalnızca emek mücadelesi ile işgal koşullarında “devrim” hayali satacak kadar gerçeklikle ilişkilerini kopardılar.
İçinden geçmekte olduğumuz ekonomik ve siyasi kriz, “evimizi temizleyelim” yönünde geliştirilen siyasetin ve federal çözümü dışlayan her türlü mücadelenin ne kadar temelsiz ve boş olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Uzun bir süredir revaçta olan bu siyasetsizlik “Tünelin ucunda ışık yok” itirafı ile iflasını ilan etti. Bunun yanında şu gerçekliklerin bir kez daha bilince çıkartılmasını sağladı; 1- Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye’nin işgali altında olduğu, 2- Kolonizasyon politikasının her yönüyle ileriye taşındığı, 3- Kıbrıslı Türk toplumunun esas olarak ya erken federal çözüm ya da toplumsal yok oluş ikilemi ile karşı karşıya bulunduğu, 4- Ya federal Kıbrıs ya da kalıcı bölünme ve Kıbrıs’ın kuzeyinin gayri resmi vilayetleşmesi ikilemi!
Yukarıda belirttiğimiz gibi Crans Montana zirvesinin ardından esas üzerinde durulması gereken Federal çözümü daha da olanaklı kılan ve bundan sonraki süreçte Kıbrıs sorunu ile ilgili tüm kesimler için kaçınılmaz olan Guterres Çerçevesi temelinde çözüm mücadelesini ileriye taşımaktı. Bu yapılmadı. Ancak bundan sonrası için yapılması kaçınılmazdır.
Uzun süredir perde gerisinde yürütülen diplomatik temas ve gayri remi müzakere süreci tarafların Guterres çerçevesi temelinde yeni bir görüşme süreci ve zirveden kaçamayacağını göstermektedir.
Büyük olasılıkla kendimizi önümüzdeki aylarda çok hızlı gelişen yeni bir müzakere süreci ve zirveler süreci içersin de bulabiliriz. Bu bağlamda tüm çözüm yanlısı güçlere düşen görev, ikinci bir Crans Montana örneği yaşamamak için şimdiden bir araya gelmek ve federal Kıbrıs istenci doğrultusunda kararlı bir mücadele geliştirmektir.
Bu bağlamda, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından oluşturulan çerçevenin öne çıkan esas unsurlarına göz atmakta fayda var.
Guterres çerçevesine göre dönüşümlü başkanlık da dâhil güç paylaşımı konusundaki müzakereler, Kıbrıslı Türklerin talepleri doğrultusunda (ki bu 2’e 1 oranındadır) yürütülmeli ve sonuçlanmalıdır. Bu noktada Kıbrıs Rum tarafının bunun dışında bir seçenekte diretmesi en azından bundan sonraki süreçte çok zordur.
Güvenlik ve garantiler başlığında ise mevcut güvenlik rejiminin devamının değil, yeni bir güvenlik rejiminin gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Bunun yanında Guterres, tek yanlı müdahale hakkının ve Garanti Anlaşması’nın sonlandırılması gerektiğini belirtmekte ve tüm Kıbrıslıların kendilerini güvende hissedecekleri yeni bir güvenlik mekanizması oluşturulması talep etmektedir. Çözümün uygulanması mekanizmasında ise garantörlerin gözlemci veya denetleyici olamayacaklarını vurgulamaktadır. Asker sayısında birinci günden azalmaya gidilmesi ve İttifak Antlaşmalarında yer alan sayıya ulaşana dek geriye kalan askerlerin bir takvim çerçevesinde geri çekilmesi gerektiğini söylemektedir.
Dolayısı ile mevcut Garanti Anlaşması’nın ve garantilerin devam etmeyeceği, müdahale hakkının da olmayacağı açıkça belirtilmektedir. Türk tarafının bundan sonraki süreçte bu konuda ısrar etmesi olası değildir.
Guterres toprak konusunda Kıbrıs Türk tarafını belli bölgelerle ilgili olarak haritasını yeniden düzenlemeye, yani daha fazla toprak iadesi yapmaya davet etmektedir. Mülkiyet rejimi konusunda ise mülkünden edilmiş sahipler ile kullanıcılar arasında dengeli bir çözüm bulunması gerektiğini söylemektedir. Federal Kıbrıs’ta Türk ve Yunan vatandaşlarının daimi ikameti konusunda ise eşitlikçi ve adilane bir kota uygulanması belirtilmektedir. Bunun da açıkça belirtilmese bile Talat-Hristofyas döneminde uzlaşılan 4 Yunanlıya karşılık 1 Türk oranı olacağı açıktır.
Görüleceği gibi Guterres çizdiği çerçeve ile tarafları bulundukları noktalardan adım atmaya davet etmekle kalmamış, ne yönde adım atmaları gerektiğini de belirttiği çözüme dönük bir yol haritası çizmiştir.
Çözüm yanlısı güçlerin yanı sıra, Kıbrıs Türk toplumu adına müzakere sürecini yürütenler toplumdan federal çözüm için yetki aldıklarını unutmamalı ve önümüzdeki süreçte bu yol haritasını izlemelidirler.