Bugün 2004 referendumu üstünden 16 yıl geçti. O günün sabahı çözüme en yakın olduğumuz, akşamı çözüme en uzak olduğumu zamandı.
24 Nisan günü 99 bin 976 kişi güneyden, 77 bin 646 kişi ise kuzeyden plana olumlu oy kullanmıştı.
177 bin 622 Kıbrıslının siyasi iradesi birarada yaşamaktan yana olmasına rağmen, yerel ve uluslararası siyasi aktörler konuyu etnik pencereleri dışında ele almayı tercih etmedi ve yok sayıldı.
Geçen 16 yıl içerisinde bir arada yaşamaya irade gösteren Kıbrıs halkının iradesini yansıtacak kurumsal düzenlemeler yapmayı konuşulmadı.
Etnik siyasetin ötesinde kendini konumlandırma arzusu yok sayıldı. Malesef, Osmanlının millet sistemi ile İngilizin kolonyal böy ve yönet politikasının ötesinde bir siyasi anlayış geliştirilemedi.
2004 yılındaki referandumun seçmen rakamlarına göre, 124,963 seçmen sayılı etnik olarak tanımlanmış Kıbrıslı Türk toplumunun iradesi siyasi bir mesaj olarak algılanmaya devam ederken, etnisite ötesinde yaşama iradesi gösteren 177 bin 622 topluluk siyasi bir özne olarak anlaşılmadı.
Bugün, çeşitli anketler adada iki toplumun bir arada yaşayabilmesine yönelik iradenin çok daha kabul edilebilir bir durum olduğunu ölçüyor. Ancak, etnik ezberimizden kurtulmadan siyaseti gerçekleştirme çabası hala Kıbrıstaki hegemonik dil olmaya devam ediyor.
İki taraftaki siyasi aktörler ise bu hegemonik dilin dışına çıkmak konusunda cılız açılımların ötesine geçmeye cürret edemiyor.
2004 yılında 177 bin 622 kişilik bir grubu temsil etmekten yana tavır ortaya koyamıyor.
Uluslararası hukuk, Kıbrıs adasının siyasi öznelerini Kıbrıs adasında yaşayan halk olarak tanımlar. Bu halk tanımı içerisindeki etnik grupların tümü Kıbrıs adasındaki siyasi olarak tanınan halkı oluşturur.
Ancak “halk” / “halklar” tanımı üzerinden süregiden yaklaşım etnik-milliyetçi bir çerçeveye hapsolmuştur.
Bir coğrafyadaki, etnik veya ırksal farklılaşmaların tek başına halk oluşturmadığı kararları BM’nin ilgili düzenlemeleri ve Uluslarası Adalet Divanının Namibya, Batı Sahara görüşlerince açıkça ele alınmasına rağmen, Kıbrıstaki akıl tutulması bunları görmezden gelmektedir.
Oysa ki, 2004’den itibaren gelinen noktada Kıbrısta bir arada yaşamı bir hayat biçimi olarak kabul eden halk iradesi artmaktadır. 2003 yılından beri bu iradenin sosyalleşmesi mümkün olduğundan çok daha belirgin bir kavrayışı oluşturmaktadır. Ancak, konu sağ ve sol etnik milliyetçiler tarafından gasp edilmiştir.
Kıbrısta etnisite ötesi bir arada yaşamayı savunanların dili bitmeyen müzakere masalarından çıkacak bir sonuca endekslenmiştir. Bunun bedeli etnisite ötesinde var olan yaşam biçiminin sessizleştirilmesiyle ödenmektedir. Oysa ki, bu yaşam biçimi Helen veya Türk milliyetçileri kadar meşru ve hakikidir.
Hal böyle olunca, 24 Nisan 2004 tarihini yeniden okumak, anlamak ve anlatmak gerekmektedir. Bu tarih adada çözüm iradesini taşıyan halkın yalnızlığının yerel ve uluslararası aktörler tarafından görmezden gelindiği gündür ve üstünden geçen 16 yılda anlamlı bir ilerleme kaydedilmemiştir. İşin umutlu tarafı ise o günden bu güne bir arada yaşama biçiminden taraf siyasi irade ise dünden çok daha güçlüdür.