Boğuldum.
Mağusa Limanı’ndan surlara çıktım.
Ben çıktıkça yükseldi basamaklar.
Yoruldum.
***
Ne kadar yükseğe çıkarsam o kadar rahat nefes alacakmışım gibiydi ruhum.
Denizi izledim, gökyüzünü sonra; umudum yoktu.
Sonra dedim ki; “ne zaman ki bu deniz, bu gökyüzü, bu mavi bitecek; umut da o zaman bitecek.”
***
Birileri şarkı söylüyordu. Duyuyordum. Benim sesimi çalmışlardı, bağırsam da duyan olmazdı.
Zaten bağırmıyordum.
***
Tanıklık ediyordum
geçip giden hayatlara,
kuşların gökyüzünde uçuşlarına, gemilerin denizde süzülüşüne…
***
Kimi zaman bana duygular katan görüntüler, kimi zaman benden birçok duygu eksiltenler…
Eksiliyordum.
Eksildikçe denize gönderiyordum gözlerimi, gökyüzüne bakışlarımı;
umudum yoktu.
Sonra dedim ki; “ne zaman ki bu deniz, bu gökyüzü, bu mavi bitecek; umut da o zaman bitecek.”
***
Tanıdığım tanımadığın tüm insanlar şarkılarını söylüyordu. Duyuyordum. Acılıydı sesleri, neşeli sesleri bastıracak kadar güçlüydü acıları.
Bir yerlere ateş topları düşüyordu.
Ben yanıyordum.
Ah’ım içimde kaç basamak yükselmişti sayamıyordum. Yükseğe çıktıkça boğuluyordum.
***
Kalemler uçlanırken, kalemler kırılırken, sesleri kulak zarımı parçalıyordu. Kan akıyordu yanaklarıma. Kanıyordum. Kanadıkça kanatıyordum gözlerimi.
***
Sesimi çalmışlardı. Bağıramıyordum;
umudum yoktu.
Sonra dedim ki; “ne zaman ki bu deniz, bu gökyüzü, bu mavi bitecek; umut da o zaman bitecek.”