Türkiye AKP hükümeti ile Kuzey Kıbrıs UBP hükümeti, 2010 yılında Su Temin Projesi için bir çerçeve antlaşması yaptıktan sonra 2015 yılında CTP Kalyoncu Hükümeti ile AKP hükümeti antlaşmanın son şeklini imzaladı. Bu proje çerçeve antlaşmasından sonra AKP döneminde büyük projeleri alan ve AKP iktidarı sayesinde hızla büyüyen Kalyon Grup’a verildi. 2015 yılı Ekim ayında da tamamlanıp su verilmeye başlandı.
Eğer bilmiyorsanız Kalyon Grup’la ilgili bir araştırma yapmanızı öneririm. Ben burada sizin için toparlamaya çalışayım.
Kalyon Grup, sahibinin Orhan Cemal Kalyoncu’nun olduğu, aralarında Sabah, Atv, A Haber gibi toplamda 4 gazete, 9 TV, 7 radyo ve 9 derginin bağlı bulunduğu, Sabah Grubu diye bilinen Turkuvaz Grubu’nun bağlı olduğu, inşaat ve müteahhitlik hizmetleri veren bir şirketler grubudur. Kalyon İnşaat yeni açılan büyük İstanbul Havaalanı’nı, (inşaatını yürüten ana şirketi) Taksim Yayalaştırma Projesi, Bakırköy Adalet Sarayı, Metrobüs Hattı, Başak Şehir Stadı gibi projeleri yürüten şirkettir.
51 milyon 555 bin 379 TL teklif ile alınan Taksim Yayalaştırma Projesi, Gezi Direnişi’ne neden olmuş, polis şiddeti ile bir çok insan hayatını kaybetmiş, yaralanmış ve şu an bu direnişe destek vermelerinden dolayı Osman Kavala gibi isimler halen tutuklu yargılanıyor.
Peki, 19-25 Aralık soruşturmasında çıkan tapeleri hatırlıyor musunuz? Bu tapelerde Kalyon Grubu’nun (bu işlemi bu maksatla kurulan paravan Zirve Holding adına yaptılar) Sabah ve Atv’yi işinsanlarının oluşturduğu bir havuzda toplanan paralarla satın aldığı ortaya çıkmıştı. Havuz Medyası ismini oradan alır.
Turkuvaz Medya grubu (Sabah-ATV) Öncesinde TMSF operasyonu ile kendisine bağlanır, daha sonra Erdoğan’nin yakın arkadaşı Ahmet Çalık (2007)’a geçirilir ve en sonunda yukarıda bahsettiğim operasyon ile 2013’te Kalyon Grubu’na geçirilir.
Turkuvaz Medya grubunu yönetenlerden biri şu anki ekonomi bakanı Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak. (13 yıldır)
Şimdi neden bu medya organları bu derece AKP borazanı olduğu ve Kalyon Grubu’nun neden sürekli büyük projeler aldığını anlamak daha kolay sanırım, eğer durumun farkında olmayan hala varsa… AKP iktidarı-Medya Organları-İnşaat Şirketleri’nden oluşan sistem kurulmuş, Erdoğan AKP’si projeleri kapalı kapılar arkasında sözde ihale edip yönetiminde söz sahibi olduğu belli şirketlere dağıtıyor (5 şirket), bu şirketler başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin propagandasını yapıyor, ayakkabı kutularına sığmayan, sıfırlamakta zorlandıkları el altından paralar dönüyor. Olayı anlamakta zorlanan eğitim seviyesi düşük, özellikle yoksul halk, AKP propagandası yapan bu medya organlarını takip edip etkileniyor ve seçimini AKP ve Erdoğan’dan yana kullanıyor. AKP’nin aldığı oyların tamamını buna bağlamak doğru olmaz ama şu an AKP iktidarı hala varsa bu çarkın önemi vardır. İhaleler biterse bu çark da biter, o yüzden AKP rant odaklı büyük ihaleler açmak zorunda…
Peki bu projelerin maliyetleri normal midir? Yoksa normalin üstünde midir?
CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2018 yılında bir açıklamasında CHP belediyelerinde yapılan tünel, metro ihale maliyetleri ile AKP hükümeti ve belediyelerinin gerçekleştirdiği ihale maliyetlerini karşılaştırdı. Sonuç şaşırtıcı değil.
Kılıçdaroğlu’nun 2018’de söylediğiklerini aynen aktarıyorum: “Sabuncu Tüneli’ni 536 milyon liraya mal etmişler. Kilometre başına maliyet 134 milyon lira. Bir de bizim Büyükşehir Belediyesinin yaptığı Buca Tüneli var. O da 2.5 kilometre, ihale bedeli 110 milyon lira. Kilometre maliyeti 44 milyon lira. Antalya Büyükşehir 23 kilometre tramvay yapıyor, 697 milyon liraya mal oluyor. Araç yok. İzmir de tramvay yapıyor. 21 kilometre, araç dahil, 392 milyon lira”
Aradaki fark öyle böyle değil. Bu farklar AKP’nin neden faşist bir iktidar olduğunu açıklıyor. TC Polisi bu sistemi korumak için görevlendirilmiş ve sistemin 4. ayağını oluşturuyor.
Geçen yıl İstanbul’da biri ile tanıştım. Büyük bir müteahhitlik firmasında çalışıyordu. Kuzey Kıbrıs’a elektrik projesini duymuşlar ve düşük maaliyetli ve güvenli elektrik sağlanması için bir proje taslağını ilgili bakanlığa sunmuşlar. Bakanlık projeye bakmamış bile. Çünkü çarkların dönmesi gerekiyor. Yandaşa yüksek maliyetle proje ihale edilmeli, el altından paralar dönmeli, yandaş medya propaganda yapabilmeli, AKP iktidarda kalabilmeli…
Şimdi KKTC su temin projesine gelelim. Bu proje 2015 rakamlarına göre 1,6 milyar liraya mal oluyor. O zaman Euro 3 lira dolayında bugün ise 9 lira dolayında. Yani proje maaliyeti bugünün parası ile yaklaşık 4.8-5 milyar lira. KKTC Su temin projesi bilirkişi raporlarına rağmen yapıldı. Bilirkişi raporlarında su boru hattının dalgalardan ve depremden etkilenebileceğine yer verilmişti. Nitekim DSİ de 2020 Ocak ayında Anamur açıklarında su boru hattının dalgalardan zarar gördüğünü açıklamıştı. Daha 4 yıl olmadan su boru hattı zarar gördü. Tamirat projesi “ihale” edildi, beklendiği üzere ihaleyi yine 630 milyon liraya Kalyon Grup “kazandı” ve çarklar işlemeye devam ediyor. Su boru hattının tamiratı 9 ay gibi uzun bir süre aldı. Raporlara rağmen yapılan bu projede bu arızaların ne sıklıkla gerçekleşeceğini tahmin edemiyoruz ama daha 4. yılında arıza veren bir sistemin ileriki yıllarda daha sık arıza vermesi muhtemeldir. Çünkü projenin öncelikli amacı bir ihtiyacı olabildiğince düşük maliyete karşılamak değil, AKP iktidarını ayakta tutan çarklara su taşımaktır.
Peki şimdi, yukarıda anlattıklarım doğrultusunda insan ayırt etmeden kendi halkını sömüren bir sistmemin ürünü olan, AKP’nin ihale ettiği, yine aynı çarkın medya ve müteahhit ayağını oluşturan Kalyon grubunun ihalesini alıp gerçekleştirdiği, sürekli arıza verme ihtimali yüksek bir projeye Kıbrıslı Türkler teşekkür etmeli mi? Yoksa, daha ucuz ve daha güvenli alternatiflere yönelmeyen, bu sömürü projesine güçlü bir direnç ortaya koymayan, yüksek ihale bedelini sessiz sedasız ödeyen bu halka AKP ve Kalyon Grubu mu teşekkür etmeli? Sizce?