Yine atları, arabanın önüne süren anlayışla yaşamaya mecbur beş yıl geçireceğimizin ilan edilmiş duydunuz mu?
Tatar, geçtiğimiz gün Elazığ’da konferans vermiş ve “BM Güvenlik Konseyi kararları çözümün önündeki en büyük engeldir” demiş…
Çözümsüzlüğün sebebini de 1964 yılında alınan 186 numaralı karara bağlamış… Demiş ki, Kıbrıs Cumhuriyeti meşru devlet olarak görülüyor….
Bizlerin ise “ayrılıkçı” olarak göründüğünü söyledi mi acaba?…
1964’den beri masada olan bir olguyu belli ki zat-ı aliniz yeni keşfetmişler…
Yetmemiş, bir de çözümsüzlükle ilgili sorumluluktan ellerini yıkayıp topu BM’ye atmışlar…
Meşru olmadığı çok geniş bir grup tarafından kabul edilen bir seçim sonucunda göreve gelen Tatar; Avrupa Birliği ile oluşturulmuş ilişkileri zora sokmayı başarmış, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’de çözüme katkı sağlayamaz demiştir. Hatta, biraz daha ileri gidip Ben kktcyi tanıtacağım “demedim” bile demiştir.
Brexit sonrası Birleşik Krallık’la kurulacak “yeni ilişki” de rafa kalkmış olmalı ki, henüz bir açılım göremedik. Dahası, Tatar, BM Güvenlik Konseyinin bir üyesi olan Birleşik Krallığa dair umutlarını da yitirdiğinden olacak yaylım ateşine başlamıştır…
Duyduk duymadık demeyin, stratejik aklın son ürünü dış politikamızda artık Rusya’ya, Çin’e, ABD’ye, İngiltere’ye ve Fransa’ya karşıyız.
Dünyaya meydan okuyoruz…
Karşılığında ise bize alkış tutan tek ülkeden “borç” alıyor, topraklarımızı silahlanma yarışında kullanılacak üs haline getiriyoruz…
Henüz üzerinden 1 yıl geçmeden iki devletlilik iddiası karşısında Kıbrıslıtürklere tüm kapılar kapandı…
Pan-Türkçü aklın ideolojik saplantısı ile buraya kadar gidildi, yine duvara toslandı…
BM Güvenlik Konseyi ile ipleri attıktan sonra, BM Genel Sekreter’in Kıbrıslı Türkler lehine bir tavır alması, düzgün bir yorum hatta cümle kurması da artık güç…
Artık Kıbrıs Türk sağı, bir kez daha Kıbrıs Rum sağı ile çözümsüzlükte uzlaşarak misyonunun aslında sürer durumu kalıcılaştırmak olarak tanımladı…
Kıbrıslıtürklerin kendi evinde misafir olmasını tercih eden “vatanseverler” ile evine sahip çıkmak isteyen “satılmışlar” arasındaki süre giden mücadelede, eski ezberler bir kez daha gündeme geldi.
“Vatanseverler”, birkaçının cafcaflı sıfatları ve flamalı arabaları olması karşılığında yurdun bir kısmını askeri üs olmasına, yurttaşların geleceğinin belirsizliğe hapsolmasına, gün geçtikçe yoksullaşmasına ve nihayetinde bir koloni topluluğuna dönmesine razı oldu…
Hakkikaten, ne büyük ülke sevgisiymiş sizinkisi…