İnsan yanındakine dönüşür zamanla; o yüzden kimlerin yanında durduğunu, kimlerin yanında durmak istediğini iyi seçmeli. Çünkü bir sabah uyandığı zaman olmak istemediği kişiye dönüştüğünü anlayıp ona bakan aynayı pencereden aşağıya atabilir. Ya da bir gece herkes uyurken bazı uzuvlarını kesip camdan dışarıya bırakabilir. Bir anda herkes toplanabilir camın altına ve korkabilir. Mide üstümü olduğu gibi, göbek altımı olduğu gibi kesip bıraktım pencereden aşağıya. Tümörlü memelerle pek ilgilenen olmasa da bacaklar, ayaklar, parmaklar, damarlar dursa da orda parça parça en çok da vajinaya bakanlar arasında siz, siz bayım keleksiniz.
…
En çok hangisinden para kazandınız; bir buzluk, iki televizyon, elli şişe parfüm, kavanozlarca macunlardan mı yoksa? Alüminyum pencere-kapılar, araba tekerlekleri-jantlar, hangisinden en çok? O zaman en çok ne değerliydi; bugünkü gibi her şey mi? Bir kolye ya da alyans sizin için sadece maddi değeri olan, manevi değeri ise başkalarında kalan, birkaç parça nesne sadece ama özne değerinde. Onlardan mı kazandınız en çok yoksa? Siz tüm bunları çalanlar, aslında hayatları çalanlar; siz, siz bayım keleksiniz.
…
Sex sex sex diye bağırıp duruyordu ve ben onu izliyordum pencereden aşağıya bakarken. Tek önem verdiği, tek istediği şey buymuş gibi algılanıyordu. Oysa bir isyandı bu bağırışı sadece isyan ediyordu. Çünkü her şey ama her şey cinselliğe çekiliyordu. Artık midem bulanıyordu. Kusmak istiyordum, sadece midemle değil gözlerimle de kusuyordum, ellerimle de kusuyordum. Ağzımla, burnumla tüm duyu organlarımla kusuyordum. Her yer kusmuk kokuyordu. Kimse neyin ne olduğunu bilmiyor, ağızlarına sakız ettikleri insanları çiğnerken hiçbir taş dişlerini kırmıyor, hiçbir söz midelerini bulandırmıyordu. Oysa ben ağızlarındaki et kokusunu alabiliyordum. Aldıkça midem bulanıyordu. Midemi de oyup oyup bir kenara atıyordum kusmamak için. Ev midem doluyordu. Yine de kusuyordum ve bu eylemi nasıl yaptığımı hiç bilmiyordum. Ağzım nereye bağlıydı sadece midem kalmışsa, aşağıya baktıkça görüyordum; dışarıdaki birçoğunun ağzı kuyruk sokumundaydı.
…
Tüm dünyayı karıştıranlar, her şey herkese yeterken kimini aç kimini tok koyanlar, herkesi istediği yalana inandıranlar, iki ayak eve sığacakken yüz atmış metre kare yere sığamayanlar, bu yüzden de insanları hep soyanlar. Soyumun soysuzu olanlar; siz, siz bayım keleksiniz.
Gençliği parmak uçlarınızla belinden ite ite iteklerken arkalarına saklanıp yok olan, en ufak bir yağmurda şemsiye açan ama karşısındakini ıslanmaya bırakıp hasta eden, zihnini yok eden, düşüncelerini ele geçirenler, bilgiden korkup kadından korkup çocuktan korkup onu ezmeye çalışanlar, her şeyi kendi kılıfına uydurup tanrılar yaratanlar ve tanrıcılık oynayanlar, sınırsız oluşan dünyaya sınırlar çizip çeşitli silahlarla dolduranlar ama en çok da insanı silah olarak kullananlar; siz, siz bayım siz de keleksiniz.
…
Yanındakinin derdini hiçe sayıp çok uzaktakilerin derdi ile ilgilenir gibi yapanlar, kendi evinde bir kişiye bakamayıp uzaktaki on kişiye yardım eli uzattığını sananlar, reklamcılık oynayanlar ve reklam yapanlar ama en çok da kendileri reklam olanlar ki sözüm reklamdan tamamen dışarı ve reklamın ta kendisine. Yirmi çocuğa yardım ettiğini düşünüp ihtiyaçları ile ilgilenip tek çocuğun derdine koşamayanlar. On üç hayvana barınak yapıp yedirip içirip kendi hastasına bir yudum su sunamayanlar; siz, siz bayım, siz keleksiniz.
Fethi Naci ne güzel demiş; “karpuzu kestin, baktın ki kabak. Gene de zorla yiyecek misin o karpuzu?” Ve Mina Urgan ahh bu sözlerden sonra daha da güzel demiş; “canım Fethi Naci’nin bu cümlesinden sonra başladığım her ne ise hoşlanmadığım yerde bırakmaya karar verdim.
Kitabı da, insanı da…”
İnsanların kitap kapağı olmasını isterdim; yarıda bırakmak için kapağını kapatmanın yetmesini isterdim.
…
Saçım kısaydı savuramazdım bu yüzden imgelerimi savurdum. Pencere altına düşmek yerine bulutların üzerine çıkmayı tercih ettiler. Keleklerin değil kelebeklerin ruhundaydılar. Karanlığı aydınlık sanan zihniyete uzaktılar. Uzaklara uçtular. Üniformalı, üniformasız, çıplak ya da değil bir sürü insana yukarıdan baktılar. Kimse onları göremedi, herkes “bu vajina kimin” derdindeydi.