Avrupa’da yaşananlar, temel normları reddeden devletlerin AB üyeliğinin sınırları hakkında sorular ortaya atıyor. Fakat tanıdık bir kinayenin son tezahürü olarak, LGBT’leri insan hakları yerine din, ahlak ve kültür alanına indirgeme girişiminin küresel yankıları da var.
Özde Çakmak, Graeme Reid’in Human Rights Watch sitesinden yayınlanan “Political Homophobia Ramps Up” başlıklı 13 Ağustos 2021 tarihli yazısını KaosGL.org için Türkçeleştirdi.
Haziran’da gerçekleşen Onur ayı esnasında, LGBT haklarının siyasi etki uğruna kullanılan tartışmalı bir meseleye dönüştüğü Avrupa’da LGBT hakları bir kez daha gündeme geldi. Hararetlenen tartışma Macaristan ve Polonya ile AB arasında zirveye çıktı.
Avrupa’da yaşananlar, temel normları reddeden devletlerin AB üyeliğinin sınırları hakkında sorular ortaya atıyor. Fakat tanıdık bir kinayenin son tezahürü olarak, LGBT’leri insan hakları yerine din, ahlak ve kültür alanına indirgeme girişiminin küresel yankıları da var.
Bu tartışma 2014 yılında BM’de cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine odaklanan bir mazbata düzenlenmesine yönelik düşmanlıkla kendini gösterdi. İslam Birliği Teşkilatı adına Mısır, Afrika grubu adına Botsvana ile Rusya dahil olmak üzere mazbataya karşı çıkan devletler Rusya Federasyonu’nun belirttiği gibi, “Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği kavramının uluslararası hukukta yer almadığı” gerekçesiyle mazbatanın düzenlenmesini reddetti.
İnsan haklarını denetlemek için düzenlenen bir BM sistemi olan son Evrensel Periyodik İncelemesi’nde Mısır orada yaşayan LGBT’lerin tutuklanma, hapsedilme ve işkenceye maruz kalma rutinine rağmen “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” terimlerini tanımayı reddetti.
Endonezyalı yetkililer 2016’dan bu yana kişiye özel ortamlarda gey erkekleri tutuklamak için pornografi karşıtı bir yasadan faydalanırlarken, Malezya hükümetinin bir çalışma kolu sosyal medyada “LGBT hayat tarzının teşvik edilmesini” önlemek için Haziran ayında şeriat kanunlarında düzenleme teklif etti. Honduras Ocak ayında üreme hakları ve evlilik eşitliği yasağı ile ilgili ağır kısıtlamaları güvenceye alan bir anayasa değişikliğini hayata geçirerek ayrımcılığı kurumsallaştırdı.
Mayıs ayında, Gana’da LGBT’lere yönelik insan hakları ihlallerini belgelemek üzerine bir hukuk stajyerliği atölyesine katıldıkları gerekçesiyle 21 kişi tutuklandı. Polis bu tutuklamaları eğitim oturumunun eşcinselliği teşvik ettiği ve toplantının kanuna aykırı bir toplantı olduğu gerekçesiyle haklı gösterdi. Geçtiğimiz günlerde “cinsel haklar” ve “aile değerleri” hakkında teklif edilen yasa tasarısının kısıtlayıcılığı ise inanılır gibi değil.
LGBT örgütleri resmi olarak kaydolma engellerle karşılaşıyor, örneğin Eswatini Sexual and Gender Minorities (ESGM) Eswatini Sicil Memurluğu “Eşcinsel ilişkiler ülkede yasak olduğu için ESGM’nin hedeflerinin yasalara aykırı” olduğu gerekçesiyle kayıt başvurularını reddettikten sonra Ekim 2020’de davalarını temyize taşıdı.
Orta Doğu’da ise Covid-19 salgınının etkisi halihazırda sağlık hizmeti ayrımcılığı ve ekonomik ötekileştirmeyle karşılaşan LGBT’lerin kriz döneminde nasıl günah keçisi yapıldıklarını bir kez daha gözler önüne serdi. Kuzey Afrika’da, Tunus LGBT örgütlenmesine yönelik baskılarını yoğunlaştırdı, pandemi boyuca LGBT’lere yönelik zulmü artırarak LGBT aktivistlerini tutukladı ve protestolarda saldırdı. Cezayir özel bir partide 44 LGBT’yi görevi kötüye kullanarak mahkum etmesini Covid-19 karantina önlemlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle haklı gösterdi. Bu arada, Fas’ta eşcinsel tanışma uygulamalarında “ifşa edilen” gey ve biseksüel erkeklerin ülke çapındaki kapanma sırasında evlerinden atıldıktan sonra gidecek yerleri yoktu.
Avrupa’daki restleşme LGBT haklarının ve eşitliğin ön planda ve merkezde olduğu temel AB değerleri üzerine kabus gibi çöküyor. LGBT hakları uzun zamandır Rusya ile AB etkisindeki bölgeler arasında politik fark için sembolik bir kısayola dönüşmüş durumda. Bunun işaretlerinden biri, Soçi Olimpiyatları’ndan kısa süre önce, 2013 yılında yasalaşan, Rusya’nın ayrıntılı planını takip eden bölgedeki çok sayıda ülkede birbirinin aynısı “gey propaganda” kanun tekliflerinin yaygınlaşmasıydı.
LGBT haklarının Polonya’nın ve Macaristan’ın blokla görüş ayrılığı yaşamasına neden olarak AB içerisinde tartışmalı bir konu haline gelmesi bu ülkelerdeki sağcı ve ulusalcı hükümetlerin seçilmesinden kaynaklanan daha yakın zamanlı bir gelişme. Bu durum yalnızca doğrudan etkilenen LGBT’ler için değil, temel insan hakları ve AB’nin geleceği açısından da ağır sonuçlar doğurabilir.
Polonya’nın aşırı sağcı ulusalcı hükümetinin bağımsız yargıya doğrudan saldırması ve sivil toplum ile özgür basını baskı altına alması tesadüf değil. 2020 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde, iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nden (Prawo i Sprawiedliwość, PiS) aday olan şimdiki cumhurbaşkanı Andzrej Duda sembolik “Aile Sözleşmesi”ne imza attı. “Geleneksel aile”yi koruduğu ifade edilen bu sözleşme evlilik eşitliği ve evlat edinme haklarının yanı sıra okullardaki kapsamlı cinsel eğitime de karşı çıkıyordu.
Macaristan’ın otokrat, popülist başbakanı Viktor Orbán akademik kurumlara saldırdı, bağımsız medyanın sesini kıstı ve Macaristan’ı yabancı etkilerden ve tehditlerden korumak adına kırılgan grupları – önce göçmenler, ardından LGBT’ler – rutin olarak karaladı. Son hamlesinin – eşcinsellikle pedofiliyi bir tutan ve çocukların önünde “homoseksüelliğin ya da toplumsal cinsiyet aykırılıklarının resmedilmesini ya da teşvik edilmesi”ni yasaklayan bir yasa – önümüzdeki yıl gerçekleşecek seçimlerin öncesinde gelmesi şaşırtıcı değil.
Eylül ayında yürürlüğe girmeye hazırlanan, LGBT karşıtı yasayı uygulayan Ağustos tarihli bir hükümet kararı mağazaların eşcinselliği, cinsiyet değişikliğini ya da toplumsal cinsiyet kimliğini teşvik ya tasvir etmekle ilişkilendirilebilecek herhangi bir şey sergilemelerini yasakladı. Kiliselerin ya da okulların 200 metre yakınında bulunan mağazalar bu tür eşyaları hiç satamayabilir. Mesela, gökkuşağı bayraklarını düşünün.
Bu arada, Temmuz ayında, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’de Onur ayı kutlamalarının bir parçası olan planlı bir Haysiyet Yürüyüşü aşırı sağcı protestocuların katılımcılara ve gazetecilere yönelik şiddetli saldırıları ve yetersiz polis koruması eşliğinde yürüyüşü düzenleyenlerin ofislerini yağmalamasının ardından iptal edildi. Homofobik güruhun şiddetine maruz kalarak ağır yaralanan bir kameraman günler sonra ölü bulundu. Organizatörler yaptıkları açıklamada, “Hükümet, patrikhane ve Rus kuvvetleri sempatizanları tarafından desteklenen ezenlerle dolu sokaklara çıkarak insanların hayatını tehlikeye atamayız” diye konuştular.
Polonya cumhurbaşkanı Duda Haziran 2020’de bir seçim kampanyası mitinginde yaptığı konuşmada, “LGBT insan değil, ideolojidir,” dedi. LGBT’leri insandışılaştıran ve onları tehditkar bir ideolojiye indirgeyen bu açıklama siyasi liderler tarafından sürekli tekrar edildiği için son yıllarda ilgi gördü. “Toplumsal cinsiyet karşıtı hareket” kadın hakları, LGBT katılımı ve özellikle de translar için toplumsal cinsiyet öz-belirleme kavramına dair gelişmeleri geri püskürtmek için Avrupa, Latin Amerika ve Afrika’da bu retoriği başarıyla seferber etti. 2016’da, Papa Francis geylere ve translara yönelik uzlaştırıcı ifadelerine rağmen okullardaki toplumsal cinsiyet çeşitliliği tartışmalarını “ideolojik sömürgeleştirme” olarak nitelendirdi.
Bu bizi LGBT haklarının bu denli tehditkar görünmesinin ve “geleneksel değerler” ile “insan hakları” arasındaki retorik çatışmanın etkili bir sembolü olmasının nedenine götürüyor. LGBT hakları modernitenin, yabancı bir etkinin ve aile ile geleneğe yönelik saldırının işareti olarak yansıtılıyor. İnsanlar sempati uyandırırken ideolojiler istikrarı bozduğu ve tehditkar oldukları için Duda ve onun gibilerin “LGBT”yi insan değil de, bir ideoloji olarak sunması etkili oluyor.
Halkın “LGBT”nin insan olduğunu farketmesi siyasi çıkarlarına ters düşüyor. Yalnızca trans olduğu için Rus mahkemeleri tarafından çocuklarına erişimi reddedilen A.M. gibi insanlar. Toplumsal cinsiyet kimliğini ifade ettiği için Malezyalı din görevlileri tarafından zulmedilen Nur Sajat gibi insanlar. LGBT’lerle görüştüğünü duyan ailesinin kendisini palayla evden kovaladığını söyleyen Ganalı lezbiyen Agna gibi insanlar. İspanya’da binlerce kişi gey kulübün dışında dövülerek öldürülen gey bir erkek olan Samuel Luiz cinayetini – polis muhtemel bir nefret suçu olarak araştırıyor – protesto etmek için sokaklara döküldü.
LGBT haklarına saldırmak politik olarak rağbet görse de ceremesini LGBT’ler çekiyor.
Kaynak: Bianet
Fotoğraf: LGBTI ve Avrupa Birliği bayraklarına sarılı göstericiler 30 Ağustos 2020’de Polonya’nın Varşova kentinde görülüyor. © 2020 Aleksander Kalka/NurPhoto AP aracılığıyla