Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yine geldi.
Kıbrıs konusuyla ilgili her ‘kritik’ gelişme olduğunda çıkıp gelmekte zaten.
Her gelmesinde de gündeme oturan ifadeler sarfetmekte, açıklamalar yapmakta.
Öyle ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde atılacak herhangi bir adımı dahi kktc milletvekillerinin haberi olmadan açıklayabiliyor…
Yani sadece konuşmuyor, Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılacak icraatları da açıklıyor.
Aynen bir sömürge bakanı gibi, esip yağıyor…
Gücün kimde olduğunu gösteriyor…
***
Dünkü açıklamalarını tekrar hatırlayalım isterseniz…
Kendisinden öğreniyoruz, Mağusa’ya konsolosluk açılacakmış.
Hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile.
Asimilasyon, kin ve nefret politikalarında bir adım daha, hem de kurumsallaşmış bir adım.
Bir süreden beridir Türkiyeli – Kıbrıslı ayrımını körükleyen faşist politik unsurlara kurumsal bir üs kazandırılacak.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ülkeyi yönettiğini iddia eden partilerin bundan haberi var mıydı acaba? Kendilerine soruldu mu böyle bir şey?
Neyse… Buraya da geleceğiz…
Bununla da yetinmiyor Çavuşoğlu…
“Gaflet ve hıyanet içindeler” diyor… “Her kim ki, garantileri istemez, kabul etmezse”
Bir adım daha atıyor ve “böyle tipleri görmekten üzüntü duyuyoruz” diyor…
Sadece hedef göstermiyor, alttan alta sopa sallamıyor, aynı zamanda aşağılıyor, küçük düşürüyor ve değersizleştiriyor da!
Düşünün başka bir ülkenin Bakanı geliyor ve sizin ülkenizdeki insanları aşağılıyor…
Sırf farklı fikirde oldukları için…
Sırf özgürlük istedikleri için…
***
Çok merak ediyorum. Gerçekten ve samimi bir şekilde merak ediyorum…
Her kim olursa olsun, bizim buradaki siyasiler tüm bu açıklamaları, tavırları ve aşağılamaları izlerken, içleri hiç mi sızlamıyor?
Hiç mi dokunmuyor içlerine bu sözler, hiç mi incitmiyor, hiç mi ağırlarına gitmiyor…
Anlaşılan gitmiyor…
Çünkü soldan sağa ve sağdan sola tüm devletliler Türkiye tarafından suratlarına tükürülse “yarabbi şükür” diyecekler…
Daha bir önceki hükümet döneminde Erhürman Başbakan iken, sendikaların organize ettiği bir toplantıda Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere yönelik ekonomik ve sosyal müdahalelerde bulunduğunu reddetmişti.
Çavuşoğlu daha dün Erhürman’ın reddettiği ne varsa hepsinin kısa özetini geçti ve mini provasını yaptı.
Erhürman ve onun gibiler ise devletli kimliklerine zarar gelmemesi adına sus pus pasif bir izleyici olarak ekran başından olan biteni izliyorlar.
Gerçekten nasıl hazmediyorsunuz tüm bunları?
***
Bu ülkede demokrasi var mı?
Kimse buna inanmaz. Eğer o ülkede konuşma özgürlüğü yoksa demokrasi de yoktur.
Bugün Türkiye yetkililerinin yaptıkları hakaretlere, yaptırımlara ve bu coğrafyada attıkları adımlara sesini çıkartamayan siyasiler, sakın demokrasiden bahsetmesin.
Ne diyor Çavuşoğlu, “Türkiye olmasaydı Kıbrıslı Türklerin doğal gazdan olan haklarını Rumlar gasp edecekti.”
Çıkıp da bir siyasi diyebiliyor mu, “Kıbrıslı Türkler olmasaydı Türkiye’nin bu doğal gaz üzerinde söz hakkı da olmazdı” diye…
Diyemiyor. Ama AKP’nin hoşuna giden açıklamalar yapabiliyorlar.
Neden? Çünkü faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.
Söylüyorlar ama konuşmuyorlar…
Özgürlük ve demokrasi, susmaya zorlandığımız kanallardan, ‘söyleme’ değil ‘konuşma’, ‘susmama’ potansiyelimizle ölçülür ancak.
Ve siz ne iğrenç susuyorsunuz öyle!
***
Bu partilerin hepsi bizi aylar sonra sandığa çağıracak.
Bir yalana inanmamızı isteyecekler yine…
Biz hakikatin tarafında olacağız…
Yalan sizin alanınız çünkü!