Neredeyse herkes tek ses halinde ‘‘Yargı nerede, iddiaların üzerine neden gidilmiyor?’’ sorusunu soruyor; haklı bir soru ve cevabını vermesi gerekenlerden de ses çıkmıyor.
Ancak, o da ne, iddiaların merkezinde bulunan, ismi mesajlarda birkaç kez anılan bir kişi, yurtdışına kaçma hazırlığı içerisindeyken, yaşadığı ilden uzakta bir yerde yakalanıp gözaltına alınıyor…
Demek ki, iddialara bütünüyle ilgisiz kalınmıyor.
Tersinden de olsa, iddialarda ismi geçen birinin peşine düşülmüş işte.
Gözaltına da alınmış…
Benim ‘‘Tersinden de olsa’’ dememin sebebi, yakalanan kişinin, rüşvet işine karışmışlığı olsa da, evlilik bağıyla içerisinde yer aldığı muhtemel rüşvet ağının ortaya çıkarılmasına da katkıda bulunduğu gerçeği…
Hatta, iddialar bugün olmasa da ileride bütün kapsamıyla ele alındığında, kanıtlamak için kullanılacak bazı somut malzemeler, gözaltına alınmadan önce onun tarafından kamuoyuyla paylaşılmış durumda.
Gözaltına alınmadan hemen önce, bir-iki gün içinde çok kapsamlı açıklamalar yapmak üzere kendileriyle temasa geçeceğini söylemek için, bazı haber kanallarını telefonla aramış o kişi…
Peşine düşülmesinin bunu önlemekle ilgili olabileceği de akla gelmiyor değil; ancak yine de Türk polisi iddiaların merkezindeki birini yakalamış işte.
Yakalanan kişinin vaktiyle rektörlüğünü yaptığı üniversitenin bağlı olduğu vakıf da, o kişinin görev süresince sebep olduğu sorunları kamuoyuna açıkladı. Meğer hakkında verdiği zararlarla ilgili pek çok dosya varmış.
Varmış, ama onların duyurulması için bu günler beklenmiş…
Hareketsiz kaldıkları için eleştirilen savcıların da hareketlenmesini beklememiz için bir sebep artık var: Suç duyurularını dikkate almak zorundalar…
Muhalefet partilerinin neredeyse hepsi, ayrı ayrı, iddialarla ilgili suç duyurusunda bulundular. Onların bu gayretleri yine de görmezden gelinebilir ve sessizlik bozulmayabilirdi; ancak itham edilen kişiler de, her biri farklı gerekçelerle, suç duyurusu yapacaklarını açıkladılar.
Yaptılar mı suç duyurularını, bilmiyorum. Ancak sözlerini tutmasalar dahi suç duyurusu yapacakları açıklamaları bile savcıların harekete geçmesi için yeterli. İthamların odağındaki isimler hakkında her gün yüzlerce olumsuz haber çıkıyor, karakterlerini yaralayıcı -hatta öldürücü- yorumlara muhatap ediliyorlar.
Eh, onların bu durumları konuya yargının müdahil olmasını gerektirir.
Bunu yaparken de, yargı mensupları, herhalde iddiaların gerçeklik payını da merak edeceklerdir.
Çok uzun yıllar önce, İzmir’de ‘Tek Yol’ dergisine katkıda bulunurken, cesur bir savcının yerelde güçlü bir gruba karşı verdiği mücadeleyi yakından izlemiştim. Bölgede siyaseten de etkili bir sermaye grubunun sahibi olduğu zeytinyağı firmasının, ürünlerine yasak olan ucuz katkı maddesi karıştırdığı ihbarıyla harekete geçmişti o savcı. Yalnızca dosya üzerinden konuyu takip etmekle yetinmemiş, vatandaşları uyarmak üzere basın toplantıları da gerçekleştirmişti.
O zamandan beri, aradan neredeyse yarım asır geçmiş, yargı mensuplarının cesaretleri dikkatimi hep çekmiştir.
Eminim, şimdi de, yerinde ve zamanında devreye sokulmak üzere, birden fazla muhtemel suç dosyası hazırlığı vardır.
Geçen gün, kendi aramızda bu konuyu görüşürken, bir dostum şunu söyledi:
‘‘Ülkenin yabancı para ihtiyacı had safhada. Günü gelen dış borçların ödenmesi için eldekinden daha fazla kaynak gerekiyor ve hükümet heterodoks yöntemlere başvurmak zorunda kalıyor. Sedat Peker, rüşvet ağının topladığı dolar miktarının 180 milyonu bulduğunu açıkladı. Dahası, o paranın nerede saklandığına dair adresleri de verdi. Heterodoks yöntemler yanında biraz da ortodoks yönteme başvurulsa ve o adreslere gidilip hala orada tutulduğu söylenen dolarlara devlet adına el konulsa…’’
İşitince ağzım açık kaldı. 180 milyon dolar milyarlarca dolarlık borç yanında çerez gibi görünebilir, ama yine de fena bir rakam değil.
Görüyorsunuz, iddialar karşısında hiçbir şey olmadığı söylenemez.
Peker’in mesajlarında isimlerini andığı önemli mevkilerdeki bazı kişiler istifa yolunu seçtiler.
Cumhurbaşkanı danışmanı sıfatı bulunan iki kişi…
Milletvekili henüz aynı yola başvurmadı; fakat o da kendisini savunma ihtiyacı hissediyor ve birbiri ardına açıklamalar yayımlıyor ya, bu da bir şey. TBMM şu sırada zaten tatilde; hele bir Meclis açılsın bakalım…
Kıbrıs’ta da kımıldama başladı gibi. Dünkü gazeteler, Peker’in bir yıl öne yayınladığı videolarda ismini geçirdiği ve sonradan bir cinayete kurban gitmiş kumarhane sahibi otelcinin bahis işlerini devam ettiren eşine dava açılmış…
Gazeteci Kutlu Adalı’nın adada uğradığı suikastla ilgili dosya acaba ne durumda? Peker, kardeşini Kıbrıs’a göndererek, Adalı’yı öldürmesi için kendisini görevlendirmek isteyenleri ifşa etmesini sağlamıştı.
Katil de, onu görevlendiren/ler de belli.
Dosya?
O da yeniden açılacaktır.
Umutlu muyum?
Evet, öyleyim.