Nijerya hükümetinin bir kurumunun sözcüsü tarafından Kıbrıs’taki insan ticareti vakalarından ötürü Nijerya yurttaşlarının koruyamayacaklarını açıklaması ve Kıbrıs’ın kuzeyini tercih etmemelerine yönelik çağrı faşizan bir reaksiyonu ortaya çıkardı.
Özetle bütün suçların ve kötülüğün özelde Nijeryalı genelde tüm Afrikalı insanlara yıkıldığı bu reaksiyonlar oldukça ilgi çekici…
Daha geçen aylarda katledilen bir organize suç şebekesi öncüsü için “bizim mafyamız” güzellemesi yapanlar bu toplumun insanı değilmiş gibi “yok oluyoruz” ifadesi ardına saklanıp her türlü suçu işleme muafiyetine sahip olan kuzeylilerin bu reaksiyonlar kolektif bir arınma gibiydi.
İşin garip yanı, bir de bu olan biteni yeni bir fenomen olarak görüp, “ortaya çıkan” faşist söylenceleri eleştirenler oldu.
Oysa, onlarca yıldır etnik milliyetçilik ile var olan, adanın geleceğinin belirlenmesine dair barışçıl taleplerini bile etnik kalıplar içinde anlayan ve anlatan bir kitlenin, öteki ile imtihanından çuvallaması kadar doğal bir ihtimal olur mu? Kendi ülkesinde faşizmin yarattığı yaraları normalleştiren bir bürokratik mengenenin standartlarında ortaya çıkan bu kitlenin ne yapması beklenirdi?
Adanın kuzeyinde ya da güneyinde ikamet eden bu kitlenin hümanist bir anlayışı kucaklayabilmesi için doğru bildiği birçok “bilgiden” arınarak yeniden var olması gerekir ki sanırım bunun gerçekleşmesi kısa dönemde pek de mümkün değildir.
Bu açıdan sol dediğimiz gruplara düşen görev de bir taraftan insan ticaretinden kazanç sağlayan ve dahil olan çıkar grupları ile aktif mücadele etmek ile birlikte faşizmin normallestirilmesine neden olan koşullarla mücadeleye dair bir de kapsamlı bir yol haritasını da tartışmak gerekir.