Damla Atak’ın devam etmekte olan yeni projesi “Mis Sokak” henüz bitmedi ama yazar Atak, çok büyük bir incelik yaparak LGBTQI kısmını bizimle paylaştı.
Envision Diversity
DAMLA ATAK: “ Proje Bitmedi Ama LGBTQI+ Ağırlıklı Kısmından Seçtim. İlk Sana Kısmet Oldu”.
Proje kapsamında Sosyolog ve Aktivist Eylem Babaoğlu Mis Sokak’ın şehrin merkezinde distopik ve iktidarın baskıcı pratiklerine alternatif bir yasam ve nefes alanı olarak önemini anlatan içinden geldiği gibi yazdığı bir yazı ile katkıda bulunuyor.

İçten ve samimi bir yazı… kısa ama çok şey anlatıyor.
Kulüplerin önünde ve kulüplerin himayesinde sigara içilen alanları saymazsak, Mis Sokak kadınların ve lgbti’lerin kamusal alanda sosyalleşebildiği birkaç alandan biriydi. Bundan önce de çeşitli alanlar ve sokaklar öne çıktı. Tüneldeki birkaç sokak, Abdullah sokak, Emek sinemasının sokağı adını sayabileceğim birkaç örnekten biri. Ne var ki tüm bu sokaklar pek çok kamusal alan gibi saldırıya uğradı. İktidarla ilişkili çeteler tarafından sabote edildi. Kamusal yasam alanları dağıtıla dağıtıla, küçüle küçüle, Mis Sokak gibi birkaç vahaya sıkışmak durumunda kaldı. Mis Sokak’ın iste böyle bir özelliği var.

Aslında bütün kentlerde böyle yerler olmalı. Buralarda toplulukların, kimliklerin, sınıfların ve bireylerin kaynaşma, birbirlerini tanıma ve güçlenme imkanı vardır. Tam da bu yüzden iktidarlar, karşılaşma alanlarını, meydanları kısıtlamaya, kontrol etmeye ve hatta bizim gibi sömürge ülkelerinde boğmaya çalışırlar.


Bugün her ne kadar tehdit edilmiş olsa da Mis Sokak bu özelliğini koruyor. Alanı dağıtabilirsiniz, nargile kafeler acar, bilumum zevksiz apart otellerinizi de dikebilirsiniz. Ancak orada ortak bir hayat yaşanmıştır. Bunu belleklerden silmek zordur. Dolayısıyla 8 Mart, Pride ve 1 Mayıs gibi en ufak toplumsal bir olayda onun doğal bir buluşma alanına dönüşmesine mani olamazsınız.

Kent farklılıkların karşılaşma alanıdır. İste bu seri de bizlere kentin farklı kişiliklerinden, kimliklerinden, karşılaşmalardan, buluşmalardan, enstantaneler sunuyor. Bizlere kozmopolit bir toplum olduğumuzu, bir zamanlar başardıysak yeniden başarabileceğimizi hatırlatıyor.




