Döviz kurlarındaki tırmanış sürdükçe, çareler önermeye de devam edilecek…
Aslında ifade yanlış, doğrusu; Türk Lirası’ndaki düşüş veya erime olacaktı. Çünkü, yabancı para birimleri kendi aralarında pek değişmiş değildir. Ama, TL’nin çöküşü nedeniyle yabancı para birimleri, güçleri oranında ve TL karşısında değer kazanmışlardır.
TL’deki bu değer kaybı karşısında farklı sınıflar farklı önlemler önermektedirler.
Biz, bir önceki yazımızda (Eriyen TL Karşısında Ne Yapmalı ve Nasıl Yapmalı?) üç tane öneri yaptık acil tedbir anlamında. Birincisi, nerdeyse fiyatların tümünün dövize endekslendiği ve dövizin muhasebe birimi olarak kullanılmasına maaş ve ücretlerin de eklenmesi gerektiğini; ikincisi, asgari ücretin en düşük kamu çalışanı maaşına yükseltilmesi gerektiğini ve üçüncüsü, hem özel sektörde, hem de kamuda sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması gerektiğini vurgulamıştık.
Diğer bazı kesimler ise, para birimi olarak Euro’ya geçilmesi gerektiğini ortaya atarak, bunun mümkün olduğunu iddia etmektedirler. İlginçtir, bu öneriyi yapan kişilerin partisinin iktidarda olduğu (4’lü koalisyon dönemi) günlerde ortaya çıkan mali kriz karşısında bu öneri gene yapılmaktaydı ve bu parti liderliği bunun mümkün olamayacağını iddia etmekteydi. Ne değişti ki, bugün CTP’nin ekonomi eski Bakanlarından biri olan Özdil Nami, bugün bunun mümkün olduğunu iddia etmektedir?
Konuyu iyice anlayabilmek için biraz ön bilgiye ihtiyacımız olacak.
Biz, bir önceki yazımızda (Eriyen TL Karşısında Ne Yapmalı ve Nasıl Yapmalı?) bu ön bilgiyi detaylarıyla izah etmiş ve şu sonuçlara varmıştık:
- KKTC devleti ekonomik açıdan iradesiz bir devlettir!
- Yani, KKTC devleti (ta kuruluşundan beridir) siyasal olarak da irade sahibi bir devlet değildir.
- Var gibi gösterilmeye çalışılan siyasal irade aslında TC devletinin siyasal iradesidir.
Bu saptamalarla hemfikir olmayanların bizi aydınlatması gerekecektir. Bu arkadaşların bize, KKTC Merkez Bankası Müdürü’nün herhangi bir KKTC makamına değil de, onu o kurumun başına atayan TC makamına karşı sorumlu olduğu koşullarda, KKTC’de kullanılan para biriminin (TL) tamamıyla TC makamlarının kontrolünde bir para birimi olduğu koşullarda, nasıl olacak da ekonomik kararlarda KKTC makamları irade sahibi olacaklarını anlatması lazım…
Ekonomisini kontrol edemeyen bir devlet organizasyonu, nasıl olacak da siyaseten irade sahibi olacak?
Ve, eğer gerçekten hem ekonomik, hem de siyasal irade Ankara’nın elindeyse, nasıl olacak da siz TL olan para biriminizi Euro’ya çevireceksiniz?
Cevap hazır; “Hem Türkiye ve hem de AB ile görüşüp, anlaşarak!”
Hangi konuda anlaşacaksınız Türkiye ile?
KKTC sınırları içinde TL hakimiyetine son vermesini mi? Diyelim ki Türkiye, TL hakimiyetine son vermeyi değilse bile, TL’ye paralel Euro’nun da kullanılmasını kabul etti. Onca Euro’yu kim, hangi parayla satın alıp piyasaya sürecek?
Bazı iktisatçıların hesabına göre toplam 3.5 milyar Euro gerekiyormuş bu iş için. Ne kadar TL gerektiğini siz hesaplayın artık.
Yıllık protokollerde vermeyi taahhüt ettiği miktarları bile veremez durumdaki bir TC maliyesinin çıkarıp size bu parayı vereceğini mi düşünüyorsunuz gerçekten?
Diyelim ki verdi.
Ama bu, bir kereliğine alınacak ve ömrü billah gidecek bir meblağ değil ki. Elde edeceğiniz bu Euro’yu ekonomik alana sokup işletmeniz ve çoğaltamasanız bile, en azından aynı meblağı korumanız gerekmiyor mu? Hangi ekonomiyle yapacaksınız bunu? Bugüne kadarki performansınız, birileri versin, biz dağıtalım, bitince de tekrar versin gene dağıtalım şeklinde ün salmıştır..
Türkiye bilmiyormu ki, ekonomik üstünlüğünü yitirdiği oranda, KKTC sınırları dahilinde siyasal etkinliğini de yitirecek?
Bu önerinin sahipleri bu gerçeği açıkça dillendirmeseler de, işlerin buraya gideceğini çok iyi biliyorlar.
Türkiye, ipi kendi eliyle kendi boynuna geçirmeyeceğine göre, böyle bir öneriye de onay vermeyecektir.
Bu koşullarda AB’nin de öneriye olumlu yaklaşmayacağını görmek için kahin olmaya gerek yoktur. AB, “tokmak TC’nin elindeyken, davulu kendi boynuna asmayı” kabul etmeyecektir.
Euro’ya geçelim önerisini Ali Erel ve AB Derneği yapsa anlardım.
Onlar, bütün enerjilerini bu yönde, yani; TC hakimiyetinden kurtulup, AB hakimiyetine girme yönünde harcamaktadırlar. Bu nedenle, TC’nin ada üzerindeki hakimiyetine karşı çıkıyorlar. Ama, CTP böyle mi? CTP’nin Avrupa’ya iltihak projesi, Türkiye ile beraber davranmayı, “ortak çıkarları olduğundan TC ile ortak politikalar sürdürmeyi içeren bir politikadır.
O zaman, öneriyi yapanların, “mümkündür, TC ile konuşarak Euro’ya geçebiliriz” demekteki gerçek niyetleri ne?
Üç olasılık olabilir:
Birincisi, TL’nin yarattığı yıkımı farkettiler ve “popülizm” yapma ihtiyacı duyuyorlar. Herkes “önlem alınsın!” diye feryat ederken, kendileri hükümetken takındıkları tavrı takınamayacaklarının farkındadırlar. Üstelik, inanmasalar da bu taleple hükümet partilerini sıkıştırmaları fena mı olur? Yakında seçim var nasılsa…
İkinci olasılık, acaba CTP Ankara’nın baskılarından bıkmış, TL’yi değişelim, “Euro’ya geçelim!” derken, aslında, “Ankara’nın hakimiyetinden kurtulup, AB hakimiyetine girelim!” demek istemiş olabilir mi?
“Batan gemiyi önce fareler terk eder” diye bir deyiş olsa da, aslında CTP yönetiminin buna cüret bile edemeyeceğini biliyoruz. Dahası, böyle bir niyetin sadece para birimi politikalarıyla gerçekleştirilemeyeceği bilinmesi lazım. Yani, bugüne kadar “Türkiye çıkarlarımız ortaktır, politikalarımız da ortaktır.” diyen CTP, Türkiye’nin hakimiyetinden kurtulmak istiyorsa, Türkiye ile çıkarlarımızın ortak olmadığını, tersine, çatıştığını itiraf etmelidir.
Diyebilir mi CTP bunu?
Hodri meydan, hele bir desin de o zaman bakarız…
Üçüncü olasılık, aslında CTP’nin işbirlikçi karakterine en çok uyan olasılıktır; CTP, TL’nin yarattığı yıkımın vehametinin ve buna karşı kendi dışında farklı bir muhalefetin kitleleri kucaklama olasılığının güçlenmekte olduğunun çok iyi farkındadır. Bu nedenle, “olmayacak duaya amin çekerek” kitlelerin dikkatini dağıtmayı ve gelişme potansiyeli olan kitlesel mücadeleyi etkisizleştirmeyi planlamaktadır. Bilinçli bir planlama değilse bile, bu öneri, “Euro’ya geçelim!” önerisi buna hizmet etmektedir.
Günün sonunda, “n’apalım? UBP kabul etmedi!” denilerek CTP kendini temize çıkaracaktır aklınca…
Ne dersiniz CTP, bu halka verdiği zararların hesabını verebilecek mi?